.....“Hayatta” kelimesini “hayatta” kullanmam, çünkü bilirim ki hükümsüzdür. .
Hatta bir çocuğum olmadan önce söylemiş olduğum tüm “hayatta”lar için tam şu anda bir tekzip yayınlıyorum. Bu yazı başlı başına bir tekziptir…
Çocuk olmadan önce zannederdim ki:
Şurda burada, toplum içinde,
vızıldarken bir bebe,
onu susturmayan, hatta onu duymaz gibi görünen anne
Olsa olsa bir morondur.
İtiraf ediyorum, ben bir moronum.
Yok , o kadar değil, abarttım tabi. Şşşşşşşşt, sus bakiyim, aaa ne ayıp türü şeyler diyorum tabi.
Ama,
Ama,
Hani bir ortama girersiniz rezil bir koku vardır, ya da gül kokuyordur mesela… İlk girişte koku çarpıcıdır. Sonra artık algılamaz olursunuz. Beyniniz değişmeyecek kimi gerçeklere karşı kendini, içinde ki (ruh denen şey artık onun mu içinde kalbin mi bilmiyorum ama) ya da bedenin bir yerlerindeki ruhu korumak adına yok sayar baskın bir şekilde süre giden iyiyi de kötüyü de …
Nehir bağırırken tiz bir şekilde, işte ben bu yüzden, çoğu zaman uzaklara nirvanaya ulaşmış bir mistiğin bakışlarıyla bakıp, yemeğimi kaşıklamaya devam ediyorum.
İşte ben bu yüzden, Nehir’in çığlığını görünmez iki el benim için aralarken, aradan süzülüp haberleri sunan spikeri ya da film’in en can alıcı diyalogunu yapan artistleri duyabilir hale geliyorum. Olmadı dudak okuyorum. Olmadı Nehir’e bakıyorum, olmadı sıkılı dişlerimin arasından Nehir’e “kızım sussssss!” diyorum.
Olmadı kitap okuyorum, adı “Çocuğunuzun İnatçılık Döneminde Sinirlerinize Hakim Olun!” olan.
Yazar Cornelia’nın kitabı illa alın diyeceğim türde bir stile sahip değil gerçi. Ama bir laf vardı içinde , ki aynen şöyle:
“Sürekli yeni kurallarla karşılaşan, günde yüz kere “Hayır!” ve “İzin vermiyorum!” kelimelerini duyan bir çocuk, yasak ve kural tabelalarından dünyayı göremez.”
Çok hoşuma gitti.
Bir de bir öneri var unutamadığım.
Diyor ki: 2-3 yaş arası çocuklar, hem anne kucağından inip dünyaya karışmak isterler hem de o kucakta kalmak. Bu onları sinirli yapar. Krizler geçirip bağırdığında sakın ona sırtınızı dönüp gitmeyin, ona en ihtiyacım olduğu zamanda beni bırakıp gidiyor der. Eğilin, sarılın ona….
Yaptım.
Bunu yaptım ben. VE sustu. Geldi sarıldı bana. Cornelia’yı tebrik ediyorum. Ama tabi bunun sürekli uygulayacak motivasyona sahip olmam için hayatla alıp veremediğim şeyleri bir hale yola koymuş olmalıyım.
Bir insan yetişiyor. Ama onu yetiştiren insan da hala şu koca dünya üzerinde varlığının önemini ispat etme çabasında, herkese ve de en zoru kendisine…Hele ki yaşım da şiirlere konu olmuş artık, hayatın ipinin ucunu kaçırdım kaçıracağım kaygısında iken…
Her neyse,
Cornelia’ya teşekkür ederken sitayişde bulunmak istediğim çok bilenler var: Bazen birileri çıkıyor ve “çakacaksın bir tane” türü pedagog tüyleri dikenletecek laflar ediyor. Bu lafları edenleri anlıyorum.
Çünkü bir zamanlar “hayatta”lar listemde benim, bu tür şeyler de vardı. Hayatta böyle şımarıklığa tahammülüm yok türü…
Tüm hayattalara tekziptir, ve elbet bir gün herkes benim gibi tekzip çekecektir
Not: Bu foto her ne kadar 3-4 ay önce çekilmiş ve de ben ona sarıldığım halde ağlıyor gözükürken olsa da Nehir, esasında gerçek öyle değildir. Gerçek şudur, inat krizine girmiş bir evlat eğilinip sarılınıldığında susar. Bu resim konuyu ifade etmesi açısından seçildi. Resmin çekildiği zaman başrolde uykusuzluk başına vurmuş bir çocuk vardı...
1 comment:
Aslında hiçbir zaman "hayatta" dememek gerekiyormuş. Ben de çocuk sahibi olmadan önce çok "hayatta" kelimem vardı ama şimdi?
Post a Comment