3 şarkıcı- 2 şarkı - 1 film
Bebeğin sigara içmiyor olabilir ama bu senin sorunun,
ben bulmaca çözmeye geri döneyim....
Portekizcenin bir büyüsü vardır… Sanki tüm Portekizce şarkıları aynı kadın söylüyormuş gibi tanıdık ve mırıl mırıl…
Rosa Passos da işte böylesi bir Portekizli kadın (esasen ana dili Portekizce olan Brezilyalı kadın demek daha doğru olacak). Ya tüm yurttaşı şarkıcı kadınlar onu taklit ediyor, ya da o tüm yurttaşı kadınları. Bilemiyorum.
Ancak bir “kızgınlık” yazısına fon olmak için Rosa’yı çok soft buluyorum….
Zaten Anglo Sakson kökenlilere kendini kabul ettiren diğer Latinoların aksine ne “muhteşem yuvarlaklara” ne de seksice “oynama” kapasitesine sahip bir kadın kendisi. Bu da demektir ki onu işte tam da bu nedenlerden dolayı radio blog’da bulamıyorum.
Rosa Passos da işte böylesi bir Portekizli kadın (esasen ana dili Portekizce olan Brezilyalı kadın demek daha doğru olacak). Ya tüm yurttaşı şarkıcı kadınlar onu taklit ediyor, ya da o tüm yurttaşı kadınları. Bilemiyorum.
Ancak bir “kızgınlık” yazısına fon olmak için Rosa’yı çok soft buluyorum….
Zaten Anglo Sakson kökenlilere kendini kabul ettiren diğer Latinoların aksine ne “muhteşem yuvarlaklara” ne de seksice “oynama” kapasitesine sahip bir kadın kendisi. Bu da demektir ki onu işte tam da bu nedenlerden dolayı radio blog’da bulamıyorum.
Biri "bulmak" öbürü "bulamamak" yüklemleri ile biten iki paragraftan sonra elimizdekilerle yetinmek gerek. Elimizdeki Bir Norah Jones.. O bir "dingin müzikçi" ve bir şeylere vırvırlamak isteyen bir annenin sayfasına olsa olsa ortamı yumuşatmak için gelmiş olabilir (şarkısında her ne kadar "neden gelmediğimi bilmiyorum" dese de...)
Aslında istemiştim ki MArilyn MAnson denen ucubikten sinirli bir parça atayım şuraya, ama olmadı işte, yazım tuhaf bir şekilde neşeli çıktı.
Bu durumda pek bir alakasız olacak ama oldu olacak Billy Mack "Christmas is all Around"u söylesin de neşemize neşe katsın bari dedim.
Abartmayayım ama kimi sinir gerçeklerin iyi yönde değişim hızından pek umutlu değilim bari biz bakış açımızı değiştirelim... Ve gülelim sinir olunacak halimize diyelim dedim...
Bir zamanlar, Fransız Kültür Derneğinin o küçük ama sevimli sinema salonunda bir film seyrettim… İlk cümlede ego balonumun kazandığı “hava”yı şimdi üfleyip dağıtıyorum. Ben Fransızca bilmem… O yüzden filmin adını okuduğum gibi yazmama göz yumun lütfen: “Fümör non fümör!”
Geçelim.
Filmin konusu basit. “Ben”ce bir yaklaşımla özetlersek “Hiç içenle içmeyen bir olur mu?”
(bu cümle yapısı bir deyimden araklamadır)
Aslında filmin adı daha da basit: “Sigara içilen ya da içilmeyen” (hani bir zamanlar uçaklarda içilmesine izin verilen şu zıkkım için “ground handling” şirketlerinin yer hosteslerini her dile hakim gibi gösteren klasik sorularından biri:
“Fümör non fümör”, “smoking or non smoking” ve “fumare o non fumare” ve elbette “sigaralı mı sigarasız mı?”…
(Nerden biliyorsun demeyin. Bir zamanlar ki o zamanlar yirmilerin başındaydım, ben de bir yer hostesiydim.5 dil bilirdim… Eeeee şey, belli başlı kelimeler olarak tabi.
Mesela “fransızca sular seller gibi” diye tanımlanacak bir arkadaş bize Fransızlar lafı fazla uzatırsa “JE ne sapa!” – böylemi yazılıyor acep, ama “bilmiyorum” demek olduğunu biliyorum en azından---diyip kestirip atmamızı öğretmişti. HA bir de “turnalagoş sibuple…” (orijinali iki kelime ve bu şekilde yazım ile değil elbette) İğrenç bir hal ama işe yarıyor.. “Al pasaportu “boarding” kartı, ikile, şurdan sola dön pasaport kontrole, hadi bakayııııım,”
demek.
Aslında özetle (o anda pasaport ve evrakları eline tutuşturmakta olduğunuz fransıza “sola dön lütfen” demektesiniz. O da anlıyor tabi pas ---kontrole--paslandığını)
Dil konusunu geçelim, duman konusuna dönelim. O dönemlerde uçakların hangi ülkeye uçtuğunu anlamak dışarıdan bakanlar için çok kolaydı. (izin verin biraz abartayım. Çok eğlenceli)
Türkiye’den Almanya’ya, a bir de İtalya’ya uçan uçakların kıç kısmı arkaya daha yatık olurdu kalkarken. Neden mi, hala soruyor musunuz, sigara içilen bölüm uçağın arka kısmındaydı da ondan.
Her gelen “elbette” sigara içilen kısım yada “fuMAre” (İtalyan vurgusu) diyordu…
Dediğim gibi atış serbest… Uçaklarda bu tür nedenlerle denge bozulması diye bir şey söz konusu olamaz… Üzülmeyin… Yer hizmetlerinde “Operation” denen bir bölüm vardır ki işlerinin önemli bir kısmı neredeyse budur… Meraklısına anlatayım: Kaç kadın kaç erkek ve kaç bebek yolcu var sizden manifesto alır bu “operation”cılar ardından da cinsiyetlere göre belirli bir çarpım ve ağırlık hesaplama tabi bir de bagaj sayısı türü bilgilere göre çizdikleri bir diyagram gibi bir şey ile bagajları kargo da gereken bölümlere yerleştirtirler. Ama biz yine geçelim… Konumuz bu değildi zira.)
Film, hani şu olmak ya da olmamak gibi büyük bir ikilemi çağrıştıran “Fümör non Fümör”, tam anlamıyla “anlatmakla olmaz seyretmek lazım,” türünde bir film esasında…
İki oyuncunun çevresinde iki ayrı filmin bir filme dönüştüğü bu ilginç yapıt temel olarak bize insanların kaderlerinin bir anlık bir hareketle bile nasıl da başka yöne sapabileceğini anlatmaya çalışıyor. Bu bir anlık hareket tahmin edersiniz ki zamanın bir anında bir sigara yakmak (ya da yakmamak) eyleminden başka bir şey değil….
Filmin arasında “hadi gidip bir sigara içelim bari,” türü bir espri yaptığım zamanlardı o zamanlar (film 93 yapımı ve biz 95 de seyredebildik)
O yıllarda günde bir paket sigara içiyorum… Filmin “fümör” kısmını benimseyerek seyretmeye daha eğilimliyim kısaca…
Bu meredi 20li yıllarımın en başından en sonuna kadar içmiş bir insan olarak halden anlayan biriyim ben esasında. 30’un bana getirdiği iki güzel şey var.. Biri 5 senelik sevgililiğin evliliğe, öbürü de 9 yıllık tutsaklığın özgürlüğe dönüşmesi (elbette ki ikincisi sigara)…
Bana sorarsanız sigara bir tutsaklık… Üstelik sadece içeni bağlayan bir tutsaklık değil alakalı alakasız herkesi tuhaf bir şekilde bağlayan bir tutsaklık bu…
Kaçmak ne mümkün….Sigara bir nevi ”self-sis”, hani self servis der gibi. Kişi ağzından bir sis bulutu çıkarır ve onu başının çevresine bir nevi karizma veya gizem halkası gibi sarar… Keşke olay bu kadar basit olsa…. O “gizem halkası” biraz vefasızdır ve çıktığı kaynağa sadık kalmak gibi bir derdi yoktur, ancak bir dumana has olabilecek bir sinsilikle oralardan buralara doğru kayar, en kötüsü de yolu yarılamış sizin değil de sanki evladınızın başının çevresini daha çok sarar….
Sinirlenmiş anne--Yetkili siz misiniz?
Kayıtsız yetkili- Eeee, evet benim
Sinirli anne—Bir işe yaramayacağını biliyorum ama ben yine de söyleyeyim dedim sigara içilen ile içilmeyen bölge arasında bir cam yok ve masalar dip dibe….
Kayıtsız yetkili---Evet ama, kem küm …
S. A- Üstelik bir fast food firması olarak daha çok çocuklara hitap ediyorsunuz…
K.Y- Çocuk bölümümüz üst katta ama…
S. A- Isınan hava yukarı çıkar..
K.Y- Evet ama orada bir de oyun parkımız var çocuklar için (yemin ediyorum adam böyle dedi)
S. A- Isınan hava yukarı çıkar, yukarıdaki oyun alanı da şuradaki palyaço da hiçbir şey ifade etmiyor…
K.Y: (boş bakar)
Bir çalışan devreye girer…. Arabulucu olarak sözde..
Arabulucu: Efendim şey yukarı çıkabilirsiniz.
S.A: (öfffffffffffffffff- işe yaramayacagını biliyordum zaten) Isınan hava yukarı çıkar, dumanlar da elbet.. Üstelik bunun kanunu çıkmadı mı?
Kayıtsız yetkili dönüp gitmiştir bile, bilin bakalım ne için, az önce yarım kalan bulmacasını çözmek için…
Arabulucu: Efendim o kanun çıktı ama devlet daireleri için yalnıza.
SA: Yalnızca oralardakler mi insan? E tabi burada biz ikinci sınıf vatandaşız. İçmeyenler azınlıkta olunca içenlere göre düzenleme oluyor öyle mi?
Arabulucu (ara mara kalmadı yetkili artık bulmaca çözüyor- direk hak arayan annelerle görüşen angaryacı başı diyelim)
Efendim öyle demeyin..
S.A: üstelik üst kat dediginiz yere de bir sürü merdiven var. Bu çocukların cogu yürümeyi daha yeni örgendi. Sigara içmediğimiz için biz cezalandırılalım yani…
Buna kısaca öldüren diyaloglar derler esasen. Sonuca varmayan, anlamsız lakırdılar… Ben de sigara içtim, tekrar etmek isterim, ama vapurda , dısarıda içerken bile sigaramı , rüzgar yanımda oturana götürmesin dumanımı diye iki büklüm durararak..
Yine de içenin bencilliği az biraz affedilir gibi de kayıtsız yetkilileri affedemiyorum ben…Çünkü birincileri bu işi haz veya alışkanlık türü nedenlerle yaparken diğerleri parasal nedenlerle yapıyorlar…. İçen müşteriyi kaybetmeyelim, en çok para onlardan geliyor nihohahahahahahaha (şeytani bir gülüş)….
İşte bu nedenle ben içmek ya da içmemek ikilemini filmdeki gibi kader değiştirici bir unsur olarak görmektense başka bir yolu seçiyorum… İçen vasıtasıyla daha çok para kazanmak mı yoksa içmeyen bilmiş kadınların bebelerini o anlık sis-pustan korumak mı? Ahhh boşver gitsin… Ben bulmacamı çözmeye döneyim, bu hatun da kuru sıkı zaten, ne halt yerse yesin…
Hukuk der ki “kişilerin hakları başkalarının haklarının çiğnendiği yerde biter … Ama bu konu bitmez arkadaşlar… Şöyle her yerde geçerli olacak bir kanun çıkmadıkça tabii..