14.12.06

)

Fazla müdahale iyi bir şey olmasa gerek.
"Enginar" ve cinsi roller üzerine bir deneme

Kendi kendime müdahaleler konusunda daha önceleri de söz verdim. Bu konuda bardağı taşıran son damla bir minik tespih böceğinin sözde iyi niyetim yüzünden yerle yeksan olmasıdır (eski bir hikaye).

Evren bazen insana minik mesajlar verir, derdini anlatmaya çalışır ama dinleyici ya da anlayacı “insanoğlu” ise eğer nafile.
Bizler alışmışız duyarak öğrenmeye. Sembollerin dilini çözemeyiz. Evrenin bizimle konuşmaya çalıştığını ise hiç kabullenemeyiz.

Rüyalara müdahale edilir mi? Ben, yani bir kadın ve daha da ötesi bir anne eder.
Rüyalara bile (müdahale) eder!

Elinizin ve dolaylı hükmünüzün altında ve kısaca çatınızın altında olan her şeyi bir de kontrolünüzün altına almaya çalışırsınız…

Kim ne yedi, kim ne yemedi, kim hapşırıyor, dur bakıyım hapını aldı mı? Almadı yine di mi (değil mi)? Ah ben olmasam başınız ağrıdığında bile hap almaya gitmezsiniz siz! Dışarısı da soğuk buz gibi, şu hırkayı da yanına almazsan dünyada bırakmam seni… Hem rejim dediğin öyle olmaz, gündüz yiyeceksin gece yemeyeceksin…Ne demek kahvaltı yapmayı sevmiyorum, yiyeceksin. Bak yine başını iyice kurutmadan dışarı çıkıyorsun. Kafana mini mini iğneler batırıyorlar gibi olur sonra bak, karışmam….

Bunlar somut düzlemde ulaşabildiğiniz ve kol kanat altına alma eyleminin “altına” kısmına iyiden iyiye takılıp kontrol “altına” da almak istediğiniz kişiler, olaylar ve ayrıntılar….

Bir de soyut düzlem var tabi. Sahiplenmek dedikleri bu mudur? Elle tutulan tutulmayan her şeyi elle tutmaya çalışmak kısaca…

Eşime sorsanız hiç rüya görmez. Çünkü mükemmel bir beyine sahip o, her erkek gibi, yani kendine bir kadına nazaran daha az eziyet eden. Eziyet hatırlamak ve düşünmek, düşünüp didiklemek, televizyon seyrederken bile televizyon seyretmiyor da başka bir şeyler düşünüyor olmaksa eğer.

Ne düşünüyorsun diye sorduğumda genelde “hiiiiç,” der. Bilir benim “o an gerekenler dışında ne düşünüyorsun,” manasında sorduğumu ve cevabını ona göre verir zaten…

“Hiiiç” düşünülemez çünkü. Ama gerekenler düşünülür. Yemek yemekteyse eğer, yemeğin tadını düşünmek, yolculuk yapılıyorsa yolu düşünmek, alışveriş yapılıyorsa alışverişi düşünmek gibi…
Zen felsefesine işte bu yüzden erkeklerin daha kolay ayak uydurması muhtemel.
Ve erkeklerin her zaman daha dingin ve her zaman daha neşeli olması da tabi…

O anda olan o ana aittir. Sonra, sonraya ait olaylar gelir. Eğer sonraya önceki anın düşüncelerini de eklersen kafan yerinde bir kazana sahip olursun. Hani birçok kadının sahip olduğu gibi.
Bir süre sonra aynı anda aynı yerde sürekli bir arada olmaktan kaynaklanan itişip kakışma kimyasal reaksiyona dönüşüp fokurdama yaratır.
Bazen biz kadınların kafalarının içinde kaynayan birer kazanla dolaşmalarının açıklamasının işte bu kadar basit olduğunu düşünürüm. Fokurdama kimi zaman taşma da yaratır tabi. Taşmaya da kimileri öfkelenme der.

Bu fokurtu – tıkırtı ve taşıp dökülme betimlemesi niyetine foşurtunun tek suçlusu biz değiliz ama. Hani gerekli gereksiz yüzlerce düşünceyi aynı kazana atıp fokurdatma saplantımızla. Bir kadının omuzlarında haddinden fazla yük olduğunu düşünüyorum ben. Ve yükler sadece birer yük değildir, düşünmek ve organizasyon da gerektirir. . Bir insanın üzerindeki her görevi bir daireye benzetirsek eğer, bu daireler 24 saat denen ve şanslıysanız 8’i uykuda geçen ve çalışıyorsanız bir 8 saati daha işte geçen dar bir zaman dilimine sıkıştırılmak durumundadırlar.

Koskoca dünyanın en bildik organizasyonu olimpiyatlar bile sembolu 5 halkayı iç içe geçirmiş olduğuna göre (ki burada verilmek istenen mesaj farklı olsa da) göreceli bir enginliğe sahip beynimizin içinde günlük sorumluluk halkaları iç içe geçmeden nasıl dursun.

İç içe geçmiş binlerce halka, yarattıkları kesişen küme alanlarında size aynı anda birden çok iş yapma imkanı sunar… Mesela ben yemek yaparken çıkan kirlileri aynı anda yıkama ve toplama kabiliyetine sahibim. Kızımı beslerken kendimi besleme, çamaşır makinesinin kapağının açılması için gereken sürenin geçmesini beklerken de bir sonraki yıkama için deterjan hanesine deterjan koyma kapasitesine sahibim. Çuvalladığım tek şey kahvenin kabarmasını beklerken bir sonraki yemek için hazırlıklara başlamak. Bu durumda kahvenin ocak üstüne seyrüsefa yayılmasını hiçbir zaman engelleyemedim. Ancak kesişen kümeler arası zamanı değerlendirmek adına bu saplantımdan hiç vazgeçmedim. Böylece yeni bir kesişen küme daha kazanmış oluyorum hem. Yarısı ve köpüğü kaçık kahvemi yudumlarken ocağın üstünü silip temizlemek!

Süper bir hayat yaşıyorum anlayacağınız…

Ama yine de bu durum bende bir gerilim ve gittikçe daha çok kesişen küme yaratma isteği ardından da daha çok şeyi kontrol etme tutkusu yaratıyor…

Eşime sorsanız diyordum, “rüya görüyor musun?”
-Yok ben pek rüya görmem.
Farkında değil ama yalan söylüyor…

Şimdiler soyut düzlem kontrollerimi daha çok arttırdım.
Nedense en hafif bir kımıltıda her şeyden ve herkesten önce uyanıp, ya da 6. hissimin yardımı ile kendime görev edindiğim kontrol ve koruma durumlarını abartıp kabuslardan önce tak diye gözlerimi açıyorum.
Alıştım zaten gece yarıları uyanmaya. Uyan ki uyumayı bekle ve uykunun kıymetinibil. Uyurken nasıl bileceksin uykunun kıymetini yoksa.

Sonra eşim başlıyor hafiften tepinmeye.

Bu durumda biliyorsunuz uyuyanı çok sert dürtmemek lazım. Maazallah aklına zarar gelebilir.
“Canımmmmm, şekerim hadi uyan kabus görüyorsun…”
“Hı ha , ah evet, ne , hııııı?”
“Ne görüyordun?”
“Bir reklam vardı, beraber seyrediyorduk gülüyorduk….”


Evet bazı reklamlar cinsi rolleri kadının aleyhine kullanarak klişeler yapıştırmaya çalıştıkça üzerimize, komik olmaya devam edecekler, haklı…

“Ah keşke uyandırmasaydım…”

Bir başka gece bir başka “farzettim” kabus..

“Hayatım, uyan bak kabus görüyorsun.”
“Hı ha , ah evet, ne , hııııı?”

“Ne görüyordun?”
“Basket oynuyordum….”

“Ah keşke uyandırmasaydım…..”

E tabi bazı kâbuslar var ki hakikaten kabus.

Eşim enginar istedi bir gün, alalım soyalım yapalım…
“Valla kusura kalma, sen soyacaksan soy, ben soyamam, inanılmaz zor,” dedim.
Pazarda bir delikanlı, soyuyor soyuyor satıyor. E ala. O şekilde aldık pişireceğiz. Ama önce oğlanı seyrettik nasıl yapıyor bu işi. Hürmet edip ayrıldık…

Sanırım mesele gerçekten kadınları ilgilendiren işlerde. Yani diyorum ki bu tür abuk sorumluluklar erkeklere ait olsa onların da kafası kaynayan kazan modunda dolaşacaklar haberleri yok….

Gece yarısı bir inleme bir bağırtı, inanamazsın. Fırladım ve olabilecek en tatlı ses tonumu takındım, ama sırtımdan aşağıya buz gibi terler akmakta. Böylesi bir inleme korku filmi efekti olarak kullanılır ancak…
“Şekerim hayatttttıııııımmmm, ne görüyorsun?”

“Hı ha , ah evet, ne , hııııı?
Enginar soyuyordum.”


Kafamızda çemberler iç içe, itiş mitiş, ütü sepetinde beni bekleyen bir yığın var ki sorma gitsin, mobilyaların kenar kıvrımlarındaki tozu bile siliyorum… Allahtan kaynayan kazan etkisi geceleri kâbus şeklinde gelmiyor.
Yoksa apartmanda deli var diyecekler…



Resim not: http://jeffwerner.ca/images/journal/artichoke_001.jpg Posted by Picasa