******** Kadın saçı başı dağınık ütü yapmakta. Arka planda görünen adam kadının varlığının farkında bile değil, çok şık bir duruş ile gazetesini okuyor.
Kadın yılgın, dönüp adama bakıyor.
--Bu bana reva mı, sen keyif çat ben (muhtemelen Pazar olan o günde) tatil günü bile çalışayım, üstelik kendimi bile toplamamışım sizi toplamakla meşgulüm, diyeceğineeeeee.
Evet diyeceğine adamın kendisi ile ilgilenmemesinin kusurunu kendinde arıyor. Gidip filan marka şampuan ile saçını yıkıyor.
Artık saçları bir Japon kadınının saçları kadar düz, parlak ve kuzguni omuzlarına dökülmekte…
İşte istenen son. Adam gazeteleri bir kenara attı, kadını bir prensese eşlik edemişcesine tuttu kolundan yemeğe götürdü….
Bu bir reklam.. Ne yazık ki biz kadınlara ve tabiî ki adamlara da derinden derine mesajlar veren bir reklam.
Birkaç zaman önce bir yazı yazmıştım, yayınlamadım. Nedeni de kızgın ve saldırgan olarak gözükmek istememem. Her ne kadar içindeki avukat hiç susmayan bir insan olsam da hep varmak istediğim, olmak istediğim kadın tipi “sakin- prensesler kadar emin ve yavaş- bir iki kelime ile demesi gerekenleri özetleyen, diğer zamanlarda bir kuğu gibi süzülen dingin bir ruh ve beden sahibi” şeklinde özetlenebilir.
Buna süper ego diyorlar. Olmak istediğiniz ve olmak için didinip ödünler verdiğiniz şekil :) İşte egonuz bu yüzden hep yorgun, hep didinmekte ama çıtayı çok yüksek tuttuğu için sonuca varmakta zorlanmakta ve tam olarak bu yüzden kendine eziyet etmekte.
Bugünlük süper egoyu görmezden gelmek istiyorum*.
Çünkü gerçekler var. Ya da “şeytanın gör dediği” var.
Acaba kadınlardan çok şey mi isteniyor?
Bir yazı yazmışım, protesto dolu. Bir türlü kimi suçlayacağıma karar veremeyen bir giriş yapmışım. Bir erkekler kadınları bu hale soktu demişim, bir yok yok esas suçlu biziz demişim.
Gerisi şöyle:
Aslında bu konu bu kadar basit değil, inin bakalım bilinç altımın(mızın) derinliklerine onlar mı suçlu biz mi suçlu.
Onlar (yani bizi tamamlayanlar- erkekler) bizden güzel olmamızı istediler, bizden çok çalışmamızı istediler, bizden hem anne hem ev yöneticisi (bırakın öyle diyeyim- bu laf beni daha çok rahatlatıyor) hem iş kadını olmamızı istediler onlar biz bu üç “istihdama” (ki yalnızca biri para ve sigorta kazandırır) sahipken bizden hiç yorulmamızı istediler ve onlar tüm bunları yemek yemeden yapmamızı istediler (söyleyin bana başka nasıl 34 beden olunur) ve onlar tüm bunları g-string denen ve bir insanın bu işkenceye 10 dakikadan fazla nasıl katlandığını anlamadığım bir “iç” giysisi giyerken vasıl olmamızı istediler, demek istiyorum ama bilmiyorum hakkını veriyor muyum.
Yahu kim bunları karşısındaki istedi diye yapar. Yok yok yazının akışını değiştirdim. Bunu biz istiyoruz.
Süper güzel yemekler yapmamız gerek, ama yememeliyiz. Bir tuhaf işkence daha… Çok severek okuduğum birçok samimi blogda görüyorum ki bu enfes yemeklerin sahibi arkadaşlar “ay biraz kilo vermeye çalışmalıyım” cenderesindeler.
Aslında en bir sevdiğim alet ekmek makinemde pizza hamuru olmaktayken ve rendelenmiş kaşar, dilimlenmiş sosis ve satın alındığında zaten doğranmış halde olan (kadınları düşünenler de varmış demek) sucuk, yıkanmak üzere yazı yazmayı tercih eden sahip Ben’ i gözleyen mantarlar dizi dizi bankomun üzerinde beklerlerken ve bir de yine kızıma yediriyorum bahanesiyle 3–5 parça çikolatayı ağzımda gevelerken öfkem neye acaba?
Tabiî ki kendime. Çünkü ben de o kadınlardanım (ama normal giysiler giyen). XX kromozomun yan etkisi bu olsa gerek.
Ekmek yap, bir dilim al, kalanını komşulara olmadı kargalara dağıt… VE seni usta bir ekmekçi sansınlar. İnsan doya doya yiyemediği bir şeyin ustası olabilir mi? Sadece hastası olabilir, ama o şeyin değil, başka şeyin: “Süper kadın olma” hastası.
Ah yazık bize…
İşte bu yüzden ben bu reklama çok sinirleniyorum. VE işte bu yüzden “Çocuklarımıza verdiğimiz gizli mesajlar” adlı kitabı en yakın zamanda alacağım. Neme lazım yanlış bir mesaj vermeyelim.
Not: Sevgili eşimi tenzih ederim. Bahsettiğim şeyler binlerce yılın getirdiği cinsler arası eğme-bükme çabasıdır.
Not 2 *zaten bu süper ego'yu da babamın çocukken bana söylediği "kızım biraz yavaş ol, kız gibi ol!" türü laflara borçlu da olabilirim. O yüzden bu da vahim bir durum. Fakat yine de babama kızamıyorum. Sakinlik hoş bir şey. Ağır ol da saygı duysunlar :)
2 comments:
Sevgili Binnur!
Bence de biz kadınlar kendi kendimize eziyet ediyoruz.Fazla gergin bir hayat sürmeye çalışıp,psikolojimizin bozulduğunu ancak birilerine habire çıkışlar yaptığımızı farkedince anlıyoruz.İnceldiği yerden kopması kadar korkunç birşey yok bizim için.Her elimizi attığımız iş mükemmel olmalı,hatta herşeye el atabilmeli,her birşeyden anlayabilmeliyiz.Yoksa dünya durur.Mu acaba?Biraz daha oluruna bırakmak bişeyleri bizi daha mutlu kılacak ama üstlendiğimiz veya bize yıkılan misyon(lar)rahat bırakmıyor.Belki bir başka hayatta erkeklerden öcümüzü alırız,ne dersin?
Not:Ben de birtanemi tenzih ederim.Onunla hayat gerçekten inanılmaz güzel.
Aslında belki de kendimizden öc almaya ugrasıyor olabilirz :)
Evet erkeklerin beklentileri yüksek olabilir, ama esas önemlisi bizim kendimizden beklentilerimizin daha vahim durumda olması :)
Post a Comment