15.8.06

.......“İkinci çocuk,”
adında bile hayata bir – sıfır yenik başlamışlık kokusu var…

Bir anne eski yazılarımdan birini okumuş ve benden ikinci çocuklar ile ilgili bir yazı (daha) yazmamı istemiş..
Kibarca ikinci çocuğun birinci için yapılıyor olmasının ne kadar büyük haksızlık olduğunu dile getirmiş. VE sorgulamış, birbirleri ile ne kadar yakın oluyorlar ki büyüdüklerinde?

Aslında benim de aklımda zaman zaman uçuşan ama üzerlerine ağ atıp bir araya toplayamadığım düşüncelerden bunlar.

Dün akşam, varlığının bize tatlı gelen tüm açılarını sergileyerek ve tatlı sesi ile bir şeyler mırıldanarak ortalıkta dönenip dururken Nehir, babasına sordum:

“Ona olan sevgimize eşdeğer bir sevgiyi, eğer yaparsak, kardeşi için de hissedebilir miyiz? Yoksa Nehir’e duyduğumuz sevgi ikiye mi bölünür?”

Biliyorum tuhaf bir soru. Ancak eşim soruyu yadırgamadı. Demek onun da kafasında dolanıyor böyle kurtlar. Oysa ben erkeklerin yaşadığını, kadınların düşündüğünü zannederdim (düşünmekten yaşayamadığını)

Kadınların “düşüncemdeki” durumunu en iyi şekilde çok sevdiğim bir zen hikayesi özetler.

Karınca 40 ayağın birine sormuş : “Nasıl oluyor da bu 40 ayağı birbirine dolandırmadan düzgün sırada atıp yürüyebiliyorsun?”

Kırkayak durmuş düşünmüş, cevap bulamamış. Hemen orada küçük bir çukura çöreklenmiş ve başlamış düşünmeye. Sonra da o çukurdan bir daha hiç çıkamamış. Yürümeye başlamak için hangi ayağını öne atması gerektiğini bilemediği için şüphesiz.

“Aynı oranda bir sevgi daha üretiriz,” dedi eşim. Kafasında tuhaf sorular belirse de aralarından sıyrılmayı başarabileceğini bir daha kanıtlayarak, bilgisayarın ekranına çevirdi gözlerini yine. NE de olsa o bir erkek.

Sonra aklımdan bir sürü düşünce bulutları geçti, kimileri ak kimileri kara…İkinci çocuklarını yaptıktan sonra eşine birinci çocuğun sevgisine ikinci de ulaşamayacağını zannettiğini ancak ikinciyi de aynı oranda seviyor olduğuna şaşırdığını itiraf eden bir arkadaşımın eşi, her ne kadar doktor masasından babamın ricası ile dönsem de, yani öyle habersiz çıka gelen bir bebek olsam da ne kadar çok sevildiğimi bilmem, kimi tanıdıklarımın birinciyi neredeyse sallayıp ikinciyi daha çok sevmeleri, vs vs vs. Dedim ya kimi ak kimi kara bulutlar.
Sonra ben de çevirdim gözlerimi televizyona, ne de olsa kadınım işte. Muhtemelen bir başka “reality show” daha var (dı) TV’de. Hatırlamıyorum. İnsan kendi hayatının kuyusuna bakmak istemediği zamanlarda gözlerini başka hayatlara çevirir.

Öyle bir dönemeçteyim ki. Karar verdim verdim, vermedim vermedim. Ya kariyer denen uçurtma uçacak, ya da içimde hayat geliştire(bile)n yumurtalar kaçacak

Kitapların sayfaları, bilgisayar ekranının ışığı, televizyonda ki öyleymiş gibi yapan hayatlar bir yere kadar kaçış kapısı oluyorlar. Düşüncelerin bilinç üstüne sızmak için kolladığı zamanlar var. Ya da hiç olmadı eskiden yazdığınız yazılara yapılan yorumlar. Posta kutunuzu açıyor bakıyorsunuz, birkaç ay evelinin lakırdısına oturtulmuş usturuplu bir cevap…

Söyleyen hani şu meşhur ve tatlı profesör Üstün Dökmen, zikreden Serpil (hani şu söz konusu yorumu yapan anne):
“Birinci çocuğunuza diyeceksiniz ki seni çok istedik, sen aşk çocuğuydun, ikinciye de senide abine kardeş olsun diye yaptık".

İkinci çocuktan bahsederken onu hep birincil olan adına dile getirdiğimi hatırlatıyor bu laf bana. İkinci çocuk olan kendim adına utanç verici bir şey aslında. Çünkü sorsalar abim için değil, sırf istenildiğim için dünyaya getirilmiş olmayı tercih ederdim. Hoş, abim için dünyaya getirilmiş olsam da pek bir şey değişmiyor? Beni onun için yaptılarsa bile ona köle yapmadılar.

Serpil’in yorumuna devam etmek istiyorum.
“Kardeş meselesine gelince etrafta kardeşleriyle iyi geçinen çok az insan var. Günlük hayatin koşturmacası arasında kısa bir iki telefon, hal hatır sorma. Sonra kendi dünyalarımızda kayboluşumuz.”

Hep sorguladığım bir şey de bu. Farklı cinsiyetteki kardeşler ne yazık ki Serpil’in dediği türden bir bağa sahipler. Eminim ki birbirlerini çok seviyorlar, ancak ne kadar istense de birbirlerinin hayatlarına öyle fazla dahil olamıyorlar.

Nehir henüz içimde bir aylıkken okuldan sevdiğim bir arkadaşım ikinci bebeğine hamileliğinin müjdesini vermişti bana. Hani sorulur ya, kız mı olsun erkek mi olsun istersin dedik. Gözlerindeki ışıltı bana başla bir şey anlatsa da o “hiç fark etmez,” demişti.

Ona dedim ki “Oğlan olursa siz sevinirsiniz, kız olursa kızın sevinir,”
Kızı oldu, ben de sevindim.

Çünkü ağabeyimi ne kadar çok sevsem de her zaman bir kız kardeş özlemi çektim. Birbirleri ile ne kadar didişseler de “birbirlerisiz” olamayan 3 kız kardeş annemlere özenmişimdir hep.

Onlar kendi kalbinle seçmediğin, işte tam da bu yüzden ömür boyu kimi huylarına gıcık olmaktan vaz geçemeyeceğin en iyi kız arkadaşlarındırlar. Atsan atılmaz, satsan satılmaz, işte bu yüzden sudan sebeplere kurban verilerek yarı yolda terk edilen dostluklar gibi değildirler. Asla ölmeyeceğinin bilinde şımarık ve zamanı bol semirgen bir ağaç gibi yayılır da yayılırlar. Bitimsizlik bilinci onlara korkusuzca derinleşme imkanı tanır. Oysa ne yazık ki en iyi dostlukların halatının bile belki kardeşlikte kopmayacak incelikte bir noktası vardır.


Burada kalbimi kalbinin kırıldığını ifade ederek kıran bir arkadaşımı hatırlamaktayım. Bir zamanlar araya ne kadar zaman girse de tekrar görüştüğümüzde kaldığımız yerden devam edebilmekle gururlanır ve dostluğumuzu bu yüzden özel bulurduk. Ama sonra bir şeyler oldu ve şehirden habersizce ayrılıp gitmem onun içini yaktı. Belki de benden bir kız kardeşi özeni istemişti. Ancak hayatımı hallaç pamuğu gibi atıp giderken apartman komşularıma bile veda etmediğimi bilmiyordu muhtemelen. Sanırım birbirimizi pek de dinlemedik. Geçmişe dönük suçlamalar içimi yaktı, onun değişmiş olduğunu düşündüm. ve 25 yıllık dostluğumuzun belini kırmasına izin verdim. Çünkü ben de ondan bir kardeş yakınlığı beklemiştim. NE olursa olsun kopulmaz diye düşünülen


Doğacak çocuğun cinsiyeti ısmarlama olmuyor tabi, Ya tutarsa diye de ya ancak şarkı söylenir, ya da göle maya çalınır.

Hem ayrıca ve ne yazık ki ne olursa olsun küsülmez kuralına uymayan kardeşler de var bu dünya da…

Bu durumda belki biraz egosantrik bir kişiliğe meğilli olacak ve kuzenleri ile idare etmek zorunda kalacak ama Nehir tek kalacak galiba …


Resim not: Brezo. (myspace.com'dan) Posted by Picasa

5 comments:

Annelog Atölye said...

Zor bir karar Binnur. Bir ara ben de bu konu hakkında yazmayı düşünüyorum. Kelimelerle oynuyorsun ya, okuması çok keyifli oluyor, birazdan ne sürpriz yapacak diyorum:)

Anonymous said...

itiraz ediyorum...kesinlikle.bir kere ben cinsiyetleri ne olursa olsun kardeşler arasındaki ilişkinin daha en başından aileleri(söyledikleri değil gördükleri aileleri)tarafından şekillendiğine inanıyorum.bir erkek kardeş sahibi olarak bir kız kardeşim olsa daha yakın olurduk diye düşünmedim hiç.kardeşimdi,bana biyolojik olarak en çok benzeyen canlıydı,canımdı.tamam öyle regl,epilasyon ya da erkek arkadaş muhabbetleri yapmadık ama canımın sıkkın olduğunu gördüğünde gelip bana - küçük olmasına rağmen- "karrdiş" diye sarıldığında, o ne herhangi biriydi ne erkekti:sadece kardeşimdi.hayatımda birşeyler olduğunda en acımasız yorumu da ondan duydum, en şüphesiz desteği de ondan aldım.hayatımın her ayrıntısını didik didik bilmedi bir dost gibi ama herkes geçer evet herkes(dostlar,aşklar..) ama o kalır!

Anonymous said...

Binnurcum, bazen diyorum ki daha genc evlenseydim de oglumu daha once dogursaydim. Sonrada ikinci ve ucuncuyu. Benim bir kiz kardesim var ve anneeannemle buyuduk. 3 kisilik kucuk bir aileydik. Hep buyuk ailelere ozenirdim. Ozellikle aksam yemeklerini o kalabalikta yemek, ne buyuk keyif. Boyle guzel duygular icinde isten eve donupte benim haylazin bitmek bilmeyen enerjisini gorunce ruyalarimdan uyaniyorum ve esimle birbirimize bakip "ikinci mi? yok almayalim" diyoruz. Bencillik mi yapiyoruz?
Benim enerjim yetmiyor. Mutsuz ve yorgun annelere sahip bebeklere hep uzulurum. Bende onlardan biri olmak istemiyorum. Vaktiniz ve enerjiniz varsa, cok cocuk sahibi olun.

Kardeslik guzel ama iliskiler hassas bir konu.

Bugunku yaziya sebep olan anne, Serpil

Aslı Cin said...

Binnur merhaba, çok hoş yazmışsın. Ama bir çocuk daha yaparsam eğer bunu biz istediğimiz için yaparım, oğlum için değil. V bir de o soruyu ben de kendime sorardım, ta ki bir arkadaşıma sorana kadar. Bana 2. çocuk olduktan sonra sevgisinin eksilmediğini tam tersine sahip olduğu sevginin katmerlendiğini söylemişti.

gaykedi said...

Benim Oğlum Gay Olucak (I)*

?Cinsiyetini öğrenmek istiyor musunuz?? diye soruyor asistan. Gözlerimizi ekrandan ayıramadan şaşkın şaşkın kafa sallıyoruz: ?Hııııııı.... Tabii...? Elindeki aletle biraz daha dolanıyor vazelinli karnımın üstünde. Orayı burayı iteliyor. Fetus elektrik çarpmış tay gibi yaylanıyor bir an. Sonra gösteriveriyor bize cinsel organını.?Galiba erkek... Bir dakika... Evet, erkek.? Şurası penis, burası bilmem ne açıklamaları bulanıyor kulaklarımda.

Kafamda tek yankılanan: Erkekmiş... Erkek...Ben kız olsun demiştim, kocam oğlan. Çok derin sebeplerimiz yok: kız olsun, benim gibi olsun. Anlaması kolay, başından geçecekleri bilirim. Annemle birbirimize düşkünüzdür, o da katılır aramıza. Oğlan bir gün bir kızın kolunda evi bırakır gider... Hem gençlik çağında oğlandan ben ne anlarım? Ya sokakta birileri takarsa? İtiş-kakış, kavga-dövüş?

Benim verecek aklım mı var öyle konularda?Kocam oğlan olsun diyordu. Ailelerimiz kadın kaynıyor. Şuracıkta bir babam var, bir kayınpeder, bir de kedimiz. O da iğdiş! Kız kedimizden dayak yiyip duruyor her gün. Kadınlar Cumhuriyeti burası, karakterleri baskın, inatçı, hatta saldırgan kadınlar, Amazonlar! Her yan estrojen kaynıyor. Bir oğlum olsun, benim tarafımda olsun...O akşam alıştık oğlumuz olacağı fikrine.....

bu yazı (II) bölüm 2.bölümü icin http://gaykedi.blogspot.com/