.....Bir gün bir yerlerde okumuştum, Nostradamus 2000’li yıllar 666 ile bağlantılı bir şey tarafından yönetilecek demiş… Birileri, muhtemelen gizem bilimciler, biraz kafa yormuşlar ve bulmuşlar…Güya İbrani alfabesinde “W” harfine karşılık gelen sembol “6” rakamına çok benzermiş.
www
işte beni Zeynep’e götüren bu :)
Eskiler, ellerinin altında internet yokken nasıl da bilip söylemişler “Dünya Ufak,” diye bilmiyorum. O dönemde bile dünya onlara ufak geliyorduysa eğer, Postmodernizm üzerine kafa yormuş herkesin ezberlediği Mc Luhan’ın hele ellerinden öpmek lazım. Ne demişti? “Global bir köy’de yaşıyoruz.”
Ancak köyün insanları her ne kadar daha önce neredeyse omuz omuza sayılacak kadar birbirilerine yakın yerlerde yaşamışlar da olsalar, tanışmak için internet denen “kablo”nun iki ayrı ucundan tutmayı beklemişler.
Zeynep benim 35 yılımın geçtiği muhitin, hatta sokağın diyebilirim okulunda okumuş senelerce (ben biraz daha ötede bir okula gittim). Ayrıca ortaokul ve lise yıllarından acayip sevdiğim bir sarı kafa arkadaşım meğer onun da, görünen o ki acayip sevdiği bir arkadaşıymış… En son muhtemelen 1989’da, Amerikan Kültür’ün kantininde gülen yüzüne baktığım ve hayat hakkında heyecanlı planlarını dinlediğim sevgili sarı kafa’nın şimdilerde İngiltere’de yaşadığını Zeynep’ten öğreneceğimi bilemezdim…
Nostradamus’un kulakları çınlasın, 3 adet yan yana 6 sayesinde bizi tekrar bir araya getirecek olanın da Zeynep olacağını bilemezdim. Zeynep kim onu da bilmezdim. Eğer ki alfabemizde olmasa da hayatlarımızda yer etmiş şu 3 harf olmasa….
Ben artık İzmir’li değilim. Sadece cismen tabi. Temmuz başı için bir ayarlama yaptım, evde iş yaparken bile zaman zaman gözümün önüne sokaklarının görüntüsü geliveren şehrime vardım.
Aldılar beni apar topar İzmir saymadığım bir yere, Çeşme’ye götürdüler… Tüm aile orada… Kız denizden güneşten faydalansın, İzmit’te olmayan şey, biraz oksijen alsın (gerçi hangi büyük şehirde var ki bu dediğim, gerçekçi olalım- Şovenizme gerek yok.), tüm sene Çeşme’de denizden çok mangal hayali kuran eşim mutlu olsun, geçen sene bodurca bıraktığımız elma ağacı uzamış mı, armut ne halde, kimilerinin kendiliğinden çıktığını iddia ettiği eşimin ise kendi attığı çekirdekten olduğuna gönülden inandığı nektarin ağacının meyveleri bal, çevresi yine arı dolu mu görelim diye gittik Çeşme’ye…
Çeşme diyince sağı var solu var… Kimisi bir ucunda kimisi bir ucunda oturur. Serde full time annelik ve beraberinde getirdiği uyulması gereken uyku ve yemek saatleri varsa buluşmak o kadar da kolay değil.
Tahminen aramızda 11 km vardı. O 11 km bir türlü aşılamadı. Ilıca birbirimizi görme ihtimalimizin en yüksek olduğu nokta. Hep bakındım, buralarda olsa da kızına seslense, ben de o adı bildiğim için dönüp baksam, sarı saçlı bir ana kız görsem hayali kurdum. Kimse kimseye seslenmedi…
Bir iki mesajlaşma, bir iki telefon, haftaya, haftaya mutlaka derken bir gün sıkılıverdim Çeşme’den, ya da İzmir’de olup da İzmir’de olamamak fikrinden….
NE kadar hem zemin de olsalar “inmek” denir ya, indiğimde şehre bana topu topu 5 gün kalmış olduğunu fark ettim üzülerek. Yine de kızı uyutup uyutup attım kendimi sokaklara…Eski geri dönüşlerimden birinde yazdığım yazıyı aklıma getirip kendimi teselli etmeye çalışarak:
Şöyle yazmışım:
Windows hafızadan çalışır… İşte bu yüzdendir ki yeni bir program yüklediğinizde sistemi kapatıp yeniden açmalısınız. Yoksa zavallı PC’niz yeni geleni algılamadığı gibi eski halinde bir değişiklik olduğuna dair en ufak bir şüpheye bile sahip olmaz.İzmir’e gittiğimde kendimi Windows gibi hissettim. Demek henüz kendimi kapatıp açmamışım.
--
İzmir’î her seferinde hiç terk etmediğim hissine kapılıyorum. Sanki bebekten dolayı eve kapanmış ama aslında şehrimde yaşıyorum….
Neyse geçelim bunları….
Telefon çaldı.
Ben de yarın şehre ineceğim dedi Zeynep. Planladık. Bana göre bu yeni ama aslında çok eski arkadaşla buluşmak için en uygun yer Kızlar Ağası Hanı’ydı. VE buluşmaya gidecek en güzel içecek bir fincan kahve, hatırı 40 yılı bulacak olan…
Fincanda pişen dibek kahvesinin o harika tadı eşliğinde sohbetimize başladık. Aslında daha evel, kahveler gelmeden, ve hatta oturmadan ve hatta karşılaşır karşılaşmaz.
Zeynep son günlerde tanıdığım bir çok insanın kaybetmiş olduğu bir özelliği elinde sıkı sıkı tutuyor: mütevazilik.
Kimilerinin amacı yarenlik yapmak değil, övünmektir, ve sokak dili ile “hava basmak” Son zamanlarda bundan çok sıkıldım. BU tür insanlara zaman ayırmak istemiyorum artık ben…İstiyorum ki çevremde Zeynep kalitesinde insanlar olsun. Onların zarafeti ve dinginliği ruhumu dinlendirsin…
Kendimi onun yanında çok rahat hissetmiş olmalıyım, susmak bilmedim. Daha da susmazdım, ama evlatlarımız aklımızın bir köşesindeyken yaşadığımız özgürlük gerçek bir özgürlük olmuyor. Kendimi ayağından uzuuuuuuun bir zincirle bir dala bağlı bir yabani kuş gibi hissediyorum böyle zamanlarda…Neyseki zincirlerin diğer ucunda evlat var.. Yok değilse ayrılmak daha zor olacaktı…
Sanal dünya’ya geri döndüm yine…Şimdilik www’lar ile yetinmek zorundayız…Zaten her şeyin başlangıcı o değil miydi?
1 comment:
..............................
:)
Post a Comment