22.6.06

"Doğum kontrolü için en etkili yol çocuklarımla bir gün geçirmektir," demiş Jill Bensley…

Bu lafın altına imza atıyorum... Ha Jill, ha Binnur ne fark eder, kavram bir: hiç durmadan muzurluk peşinde koşan çocuk veya çocukların “annesi olmak”…

Açıkçası sağda solda anneliği otobanda yağ gibi kayan gıcır bir araba misali tanımlayan insanlara rastladıkça bir fena oluyorum…Durup düşünüyorum,

“Acaba benim evlat olması gerektiği gibi de ben mi olmam gerektiği gibi değilim?”

Öyle ya ne demişti kuaför:

“Rahatına düşkünsen ne diye evlendin?”

Hayatta en korktuğum şeylerden birisi de büyük konuşmaktır, çünkü Allah başıma verir ürpertisini yaşarım koca koca laflar ederken.. Ancak İzmir’e son gidişimde annemin beni ilk kez götürdüğü bu usta’nın evlatlarından birini ablasının yanına Amerika’ya temelli verdiğini öğrendiğimde şok oldum…Büyük konuşmuyorum, insanları hangi koşullar neler yapmaya sürükler veya sürüklemiş bilemeyiz…
Ancak bildiğim bir şey var ki, ben onu bu yüzden eleştirmedim….

Ancak o, daha sık yolculuğa çıkmama nedenimin Nehir’in yolda zapt edilemez olması yorumuma işte az önceki unutulmaz cevabı verdi:
“Rahatına düşkünsen ne diye evlendin?”

Ulen ne dedim ben şimdi… Sana mı düşmüş bu yorumu yapmak… Üstelik evlenmek demek kölelik mi demek? Ben evliliği daha hoş algılamak istiyorum, böylece evlatlarıma da böyle anlatabileyim bu kurumu (bu arada ben “evlatlarımı” mı dedim- geçiniz, inanmayınız)

Kuaför meselesini geçelim.

“Otobanda yağ gibi kayan” annelik kavramına dönelim…

Benim için öyle görünüyor ki otoban yok, yağ gibi kayamaz bu durumda araba, ayrıca kendimi hiçte öyle gıcır gıcır hissetmiyorum.
Olmuşum 36…

Neden hep annem ile babamın zamanında dediklerini benim de zamanım gelince anlıyorum?
Bir zamanlar, derlerdi ki:
“Çocuk mocuk sabır işi.. Bir yaştan sonra bebek ile uğraşmak çok zor…”

Acaba diyorum mesele bu mu?

Minik bir bebek için çok mu kartım? Babamın biz ağabeyimle yemek masasında kıkır kıkır ona buna güldüğümüzde ve türlü çabalarla evin ürettiği toplam ses desibelini zorladığımızda bize dediği gibi:
“Yeter kafam kaldırmıyor!”

Acaba derdim kafamın kaldırmaması mı?

Sonra kendimi sanık sandalyesinden kaldırmayı deniyorum… Hem sanık hem savcı sensen eğer tüm kıvırtma yollarını kapatacak kadar bilgiye sahipsindir…

Bu sandalyeden kalktığım iyi oldu… BU savcı beni sıkmıştı. Şu günlerde her şeyin sıktığı gibi…

Sonra düşünüyorum…

Parklarda başka başka çocuklar da görüyorum ben, ve genelde çoğu benim kızımla yaşıt….

Hiçbiri anasını benim gibi maymun etmiyor çevresinde… Onlar yavaş yavaş yürüyorlar. Onlar yavaş yavaş oturuyorlar. Onlar anneleri onları roket hızıyla sallanan çocuklarının salıncaklarının erişim alanından çektiğinde itiraz etmiyorlar. Onlar analarına huzur veriyorlar. Onların anaları sanki durağanlıktan sıkılmış, onların anaları genelde benden kilolu, onların anaları daha sabırlı, onların anaları bana hafiften acıyarak bakıyorlar….

Çünkü ben yukarıya yerleştirildiğini varsaydığım bir kameranın kayıtlarını hızlı çekimde seyredermişim gibi baktığımda kendimi deli gibi oradan oraya koştururken görüyorum.. VE onların bana neden acıdığını anlıyorum….

Toplamda 7 yılımı 4-16 yaş arası miniklere verdim… Derdim ki hep: 10 kızdan biri yaramazdır. 10 erkekten biri usludur….

Al sana o 10 kızdan biri….

Debelen bakalım….

Tabi avuntular da var hayatta….
Parkta yıpranan tek anne ben değilimişim…Şu başta alnından öpmüş kadar olduğum kadın var ya, ne demiş biliyor musunuz?

“Bir eğlence parkında (hani şu Disneyland türü) eğlenmeyen bir kişi varsa o da annedir…”

Yehuuu yalnız değilim…
Eğlenmeyin arkadaşlar, dayanamıyorum. Suçlu hissediyorum kendimi, yalnız hissetmek istemiyorum :)


Not:Yine de kızımın o anlarda yüzünde açan güllere öpücükler konduruyorum :) Posted by Picasa

7 comments:

Anonymous said...

yalnız değilsin kardeşim. üstelik benden iyi durumdasın, resimdeki gömleğin ütülüye benziyor! ben kaç gün salça lekeli bir tişörtle çıkmışım dışarı... öğleden sonra saat dört, beş gibi bitiyorum. kollarım - bacaklarım hareket ediyor, eğilip kalkıyorum ama *içim* tükenmiş oluyor. birşey yapacak heves, güç, hatta kafa kalmıyor. bu akşam dışarı çıktığımızda "çantamı gene yukarda (evde) unuttum" diye söylendim. sonra baktım çanta omuzumda, kafamdan şöyle bir düşünce geçiverdi: "çanta burdaysa ben yukardayım". allahtan o gülücükler var!

Anonymous said...

otobanda yağ gibi kayan annelerde veya çocuklarında var bi gariplik bence..o analar sadece daha kilolu değil kilolarından kat kat fazla "rahat" oluyorlar herhalde..ya da o kuzuların gözü bizimkiler kadar canavarlık yapabilecek kadar açık değil.ne bileyim çok buldum kendimi"ben bu işi be-ce-re-mi-yo-ruuum!"diye zırlarken.ama bi yerde gördüm ki yaşadıklarımın sebebi birazcık da-birazcık mı?-kendimim;fazla pipirikli olmamdan oldu bi çok şey ve hala oluyor. "mesela çocuğu aç bırak yer o zaman!" değil mi?yok ben manyakça "sabah kahvaltısıyla duruyor, bak saat 4 olmuş :(" diye her türlü maymunluğu deniyorum kaşık elimde..ama bak belki ev işlerini yapacak bir yardımcı bir de dadı olursa yanımızda bizim annelik de yağ gibi kayar belki:)

Sütobur said...

binnurcum yazinin icerigi pek SIKINTILI idi,ama ben yine de yüzümde gevrek bi gülümsemeyle okudum..yok yok baskalarinin acilarindan mutlu olan biri sanma beni hemen..sadece basima gelecekleri simdiden okuma eglenceli geldi...Uzun bir yorum olacak ama ,biraz kendimden anlatayim sana..yurtdisinda yasiyorum ,bir kücük bebecikle..yogun bir is temposuna sahip bir babamiz var..ve agustosta mutlaka basarmasi gereken bir sinav..(babanin)..öyle candan yana anneanne,kizkardes ,kuzen felan yok yanimda..ve ben bu kücük canavarla cok bunaliyorum(ic sesini hemen sustur,daha cok bunalacaksin dedigini duyar gibiyim :)ilk basta burda yanliz olmama baglamistim bu bunaltilarimi..ama degil sanirim..taze anne cok yakin bir arkadasim var,annesinin sokagina tasindi dogum sonrasi..o da benim yasadiklarimi yasiyor..bizim tek problemimiz ne biliyo musun..cocugumuzu bakarken,yetistirirken en mükemmel anne olmak istiyoruz..olamayinca da kendimizi sucluyoruz..gelsin depresyonlar,gitsin sinir bosalmalari...az bucuk kitap yalamis annelerin, en azindan benim tanidiklarimin sorunu bu..ha benim bir komsum var ,üst katimda oturan 3 cocuk annesi bir türk bayan, cocuklar 1,2.5 ve 7 yasinda..o kadar sakin bir kadin ki..hic benim gibi bunalmiyor..cünkü en mükemmeli hedeflemiyor..elinden geleni yapiyor sadece..ve toplamda o üc cocukla daha az travma yasiyor...sevgiler

Binnur A. Ö. said...

abrkadaslabr brenuim kız klavyeyi ıslattı habrflebr kabrısıyo

yabrınu ceva.p yazmak numnudnuyla

Binnur A. Ö. said...

Sevgili Işıl,
e, benim de küçük hilelerim var tabi. MEsela üzerimdeki bluz şile bezi, ütü mütü istemiyor. Ben de böylece bakımlı göüküyorum :)
BU arada çanta olayına çok güldüm.
BElki sana avuntu olur. Önceki gece dolapta yer açıp yemekleri koyayım derken guzelim tavugu (pismemis ) disarida birakmisim. HAyvan bosuna öldu ona uzuluyorum.
Dalgınlık- yorgunluk ne dersen.

Binnur A. Ö. said...

Sevenmami,
şu aç bırak, rahat ol, acıkınca gelir martavallarına ben de dayanamıyorumç Bana sorarsan da insan yemedikce midesi kuculurç BEnce de geciniz bu rahat anne ol palavralarınıç BUnu diyen insanların eminim ki evlatlarınının istahı yerinde , demesi kolay yani.

Bir de son cumlende hem fkirim...
Dadi, yardımcı falan derken, yag gıbı kaymayı bırak ucarım ben be :)

Binnur A. Ö. said...

BUnalgülcügüm
su an sana su satırları yazarken NEhir sinirlerimi germekten memnun, ben de olur olmaz saatlerde meme istegine direnme cabamdan dolayı yorgunum...

Kİtap yalamanın bazen daha zorlayıcı oldugunu ben de düsünüyorum açıkcası.


AmA okusan bir türlü okumasan bir türlü.
Okudukca hic olmazsa bellli yaslarda belli yaramazlıkların normal olabilecegini ogreniyorum.
Bu arada bu kez moralini bozmayayım gelecekle ilgili, zaten yazilarimi okuyarak onceden yipraniyorsun :)

Zaten sen de yalnizmissin benim gibi (yani yakinlarinda bir aileden kadin olmamasi anlaminda. Esim yalnizim lafima kiziyor da :))