5.6.06

......Hayatta en çok neye ihtiyacınız varsa işte onu başkalarına verin, der bir gün eskiyecek yeni çağların felsefesi…

Sevgiye mi ihtiyacınız var, bol bol sevgi dağıtın çevrenize..
Morale mi ihtiyacınız var? Bir moral meleği olun gitsin,
Paraya mı ihtiyacınız var, elinizdekini avucunuzdakini dağıtın, sonra gelsin paralar…

Son madde biraz ikircikli, kabul etmeli. Olmayanı çoğaltmak adına dağıtmak ne kadar iyi niyetli olursa olsun fizik kanunlarına aykırı elbet.

Ama ben yine de hayatı dibi olmayan bir kavanoza benzetirim. Bu benzetme biraz olumsuzluk taşıyor, bunu sizin için şimdilik değiştireceğim. İki ucu da açık bardak olsun. Ancak içindekiler yere düşmüyor.

Diyelim kıyafetlerinizden bazılarını birkaç da ihtiyaç sahibin sevindiririm, bende zaten durup duruyorlar, ne zamandır giymiyorum diyerek çıkardınız hayatınızdan, aradan bir kac hafta geçer ya da geçmez, olur olmaz yerlerden size hediye kıyafetler gelir. Üstelik sizin niyetiniz ister çıkarınız doğrultusunda olsun, ister ortada niyet diye bir şey olmasın.

Bardak da açılan boşluk hemen doluverir… Üstten gider, alttan gelir, alttan gider üstten gelir… Buna “arzuladığın şeyler için boşluk yaratmak” denir.

Ancak felsefenin de ekonomi biliminin kurallarına uyma zorunluluğu var tabi.
Bir müessese kurulduğu ilk yıl kar yapmaz… Ayrıca kurulması için de yeterli bir sermayeye ihtiyaç vardır…BU durumda eldeki avuçtaki üç kuruşu sırf “boşluk yaratmak” adına sağa sola dağıtan istek sahibinin geri dönüş için bekleyecek sabrı yoktur. Faturalar dizi dizi, ödemeler boy boydur.

Aynen mortgage olayı gibi….Şu ödediğimiz kiradan 500 fazla ödeyecek halim olsa mortgage kredisi ödeyebiliyor olurdum, onu ödeyemiyorsam mortgage’in cazibesi nerede?

Demek istediğim, sunulmuş kolaylıklar görecelidir….Bazen aşamadığın incecik bir çizgi vardır önünde. Ha gayret dersin, gitmez işte yürümez araba…Yahu 2 milim kaldı… Yok işte geçilmez o 2 milim….

Oturursun pencerenin önüne bulutsuz bir gece, bakarsın yukarlara….Düşünürsün yıldız dediğin nedir? Belki siyah kumaştaki mini mini delikler, arkadan güneşin ışığını sızdıran…
Ya O örtünün kalkmasını beklersin sıkıntıyla, ya da

---Ne çok yıldız var, ve ne çok hayat oralarda bir yerde… Şu mavi misket üzerinde soluduk mu ciğerimizi yakmayan bir hava olması ne büyük mucize

dersin….

2 ucu açık bardağının da aslında ağzına kadar dolu olduğunu fark edersin....


(ve sen istesen de istemesen de bir devr-i daim olacağını o bardağın zamanla tüm arzuladıklarınla dolup dolup taşacağını /ve ne yazık ki zaman zaman da boşalacağını bilirsin..)

2 comments:

Zeynep B. said...

o bardağın dolması, boşalması , tekrar tekrar...hayat denen şey bu olsa gerek...

Anonymous said...

o aynı yeniçağ felsefesi, bizi engelleyen şeylerin hayatımız boyunca öğrendiğimiz ya da bize öğretilen -meli,-malı'lar olduğunu söyler biliyorsundur.işte geçilemeyen 2milim burdan gelir.ben gerçekten,pürüzsüz,şüphesiz inandığımız herşeyin gerçekleştiğine inanıyorum.ama sağolsun yaşam deneyimlerimiz özenle aramıza giriyor,inancımıza pürüz katıyor."hımm evet bu doğrudur,ama fiziğin/ekonominin kurallarına da aykırıdır.."demek gibi.ee tabi iş ,yaşa yaşa sonra da hiç yoklarmış gibi davranıp inan bakalım olsun istediğine..bir de nedense yapı olumsuz olana enerji yüklemeye daha müsait.böylece "korktuğum başıma geldi"diye bir sözü herkes biliyor "istedim başıma geldi"yi ?? bu yüzden sık sık hatırlatma ihtiyacı duyarım ve dönüp dönüp okurum yeniçağcı amcaları-teyzeleri...hem bak "boşalanı hemen doldurur hayat"deneyimim çok yakında olmuştur.biliyorum olacaktır,inanç kuvvetime kalmıştır :)