8.8.06

Bir arkadaşım fellik fellik tarhana tarifi arıyor. Bilgisayarla arası yok, umudu bende, tarhana yapmayı biliyor musun diye birkaç keredir soruyor işin aslı.

Ben de her seferinde “Ne yapacan (yapacaksın) sen tarhanayı? Sizinkiler yapıyormuş ya işte,” ya da “Ay amanhiç işim olmaz. Nerede kurutucan (kurutacaksın) tüm evi de ekşi ekşi kokutacan, (kokutacaksın)” vari İzmir ağzı fiillerle süslenmiş kesitirip atmalarla konuyu kapatıyorum. Sonra da ekliyorum,

“Bizim bütün bebekler Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Tarhanası ile büyüdü. Temiz temiz yapan yerler var, uğraşmaya değmez.”

Ardından aklıma çoğu zaman babamı pratik üç beş yemekle (tavuk ızgara- pilav- makarna - salat)geçiştiren ama minik torunu için geçen yaz hayatında ilk defa, kendi tabiri ile yerlerde sürünerek tarhana ufalayan annem geliyor.

Yazlıkçı kadınlar başlarına her yıl defalarca konup konup kalkan “misafir kuşlarının” geride bıraktığı yorgunluk rüzgârları yetmezmiş gibi kendilerine iş aranırlar.

Hepsi bir araya gelmiş, karar vermiş; erişte keselim, tarhana yapalım. Benim anneciğim dükkânda satılan zaman ve zahmet katili bu tür şeylere hiç prim vermez, verse de dizleri bu tür işlere izin vermez. Ancak uzaklara gittiğinden beri balına bal katan torun hatırı işte, yeryüzünde dikey geçmiş 60 yıldan sonra tarhana ufalarken yerlerde sürünmek de varmış kısmet de.
İçine tavuk suları koyup koyup pişirdik, ooooh tertemiz, ne besinli dedik dedik pek severek içtik yıl boyu kızımla ben çorbamızı.

Bu yıl anacığımız bir yaş daha yaşlandı, tarhananın lafını bile açamam. Ziraat Fakültesi tarhanası bir anda gözümden düştü düşmesine de, edebimle oturup hazır tarhana ile idare edeceğim artık.
Dönelim arkadaşıma, “napçan-netçen tahana tarifini?” türü sorularıma verdiği bir iki cevap var ki bunlardan biri bana “ hmmm olabilir tabi,”dedirtse de bıyık altından güldürüyor.
4 yaşlarında üzerinde titrediği bir kızı olan bu arkadaşım yemeklerde “demir” ve besin avına çıkma işini ayyuka çıkarmış durumda (aslında camdan evde oturanlar sırça evde oturanlara taş atmamalılar diye sevdiğim bir söz vardır) .Onun bu huyunu unutup arada “mis kokulu ekmekler”imden yarım somun ona da veriyorum. Ertesi gün kapısını tıklatıp mutfağına daldığımda her ne kadar niyetim o olmasa da bir bakıyorum ekmeğe el bile sürülmemiş. “Ayol,” diyorum “yememişsiniz.”

Diyor, dün kıza mercimek çorbası içirdim, içine sütlü ekmek ufalamak istemedim, demirini bağlamasın… “Hmmm.”
Ben olsam misafir kapıdan ben bacadan misali soluğu bıçak yanında alırım, ucundan kıyısından da olsa ekmeği tadarım.

Tarhana konusunun da buna benzer bir şeye dayanıyor olmasını tahmin etmeliydim aslında.
“Ben,” diyor “katkısız tam buğday unundan tarhana yapmak istiyorum,” böylece daha sağlıklı olur çorba.”
Olur tabi…

Onun tarhana yapmayı öğrenmeyi isteme nedeni olarak sunduğ ikinci cevap ise içime hafif dozda hüzün ekiyor. Çünkü insanın öngörüleri olabilir ama hiçbir şey ama hiçbir şey yaşamadan tahmin edilemez. Belki de bu yüzden o bana artık yaşlanıyoruz, bilmem fark ettin mi? Yakında tarhanalar bizden istenilecek dediğinde sadece hafif bir hüzün perdesi çöküyor üstüme, ağır değil.
Elbette yaşlanıyor olduğumun farkındayım, hele de doğumdan sonra.
İşte bu yüzden doğum yapmış ünlülerin gazetelerde çıkan çarşaf çarşaf resimlerine koca koca açılmış gözlerle bakıyorum. Ardından mal bulmuş mağribi gibi “bak, bu da doğurduktan sonra kadın gibi oldu,” mührümü basıyorum.

Ama yine de yaşlanıyor olmanın hüznü anacığımın tarhana yapma sırasını bana bırakıp gideceği günlerin hayaliyle kıyaslanamaz. İşin kötüsü bu sadece bir tahmin ve tahminler her zaman gerçeklerden hafif olur. Posted by Picasa

4 comments:

Aslı Cin said...

Bir ara ben de demir avındaydım, komik görünüyormuşum :)

Binnur A. Ö. said...

kız doğmadan önce biz kendi yatağımızı değiştirme kararı almıştık. sebebi de aman tertemiz olsun, allerjen olmasın, bebek arada yanımıza gelir yatar türü bir şeydi.
BEnden yaşça küçük bir arkadaşım bana dedi ki:
"hocam eskiden bizler keçi tüyünden yataklarda büyüdük de bir şey mi oldu!"
Hak vermemek elde değil.
Ancak bir yan etkisi olabilir, karakter olarak yEni nesil anneler biraz daha keçi tüyü, ya da kılı modunda (şüphesiz ben dahil :)
:) :) :)

Anonymous said...

binnur ben hala kağıttan tencereler olsa yemek yiyince atsak diye hayal kuruyorum. hatta kağıt yesek diyorum çünkü mutfakla başa çıkamıyorum. o yüzden annem bir yere gidemeeez! bu yaklaşımları sen de bir gözden geçir istersen :) (hüzün dağıtma çalışmaları başarıyla sonuçlanmıştır umarım)

Binnur A. Ö. said...

vallaIsılcım,
bilgisayarın başında bu kadar uzun zaman oturursak hepimiz akşama yemek degil kağıt yiyecez zaten. :) :) :)
NE yazık ki benimkiler İzmir'de kaldı. Bu onlar icin guzel bir sey tabi.. Sehir anlamında en azından.
Ancak onlar da torun özlemi ile yanıp tutusuyorlar.
Bu aksam babam geliyor. yupppiii.
İzmir'den döndügümüzden beri babamın videolarını NEhir'e seyrettirmekten gına gelmisti zaten. İstiyor ne yapayım.
Video stokumu yenileyecegim yasasın :)