20.2.07

En mükemmel en dingin geçen hamileliklerde bile en az bir kez başınıza gelir… Birden ve hatta aniden mi demeli kusuverirsiniz. Aman Allah’ım nasıl da teklifsiz bir durum… Ne oldu ki şimdi, üstelik ağzımdan ve dahi burnumdan geldi… Kim çağırdı ki seni?

Oysa hayatta bazı durumlar “çağrılıdır” ve cevaben fışkırmak için bir köşede beklerler…
Şeklen “karakaş kara göz” tanımlaması ile özetlenebilecek bir milletin güzellik diyince bir solukta ağzından burnundan fışkıran cevabı gibi mesela: “Sarışın- mavi gözlü…”

Bu bir hastalık…

Üstelik kanser gibi aşamaları da var… Ancak aşamalar ileriye doğru giderken hastalık tuhaf bir şekilde geriye doğru gidip normale dönüyor. İlk aşamada sarı olan saç rengi, biraz daha ilerlediğimizde daha insaflıca: kumral, keza göz renginin maviden yeşile ardından elaya, ardından açık kahverengiye döndüğü gibi…

Normale dönmekteyiz yani. Çevremdeki insanların renkler pasta grafiğinin en büyük dilimi olan koyu renk sac ve koyu renk göz kısmına dâhil olduğunu düşünürsek eğer, anlattığım bakış açısıyla (yada bakış ACISIYLA diyip kelimelerle oynama hazzına mı ersek)hepimiz çirkinlik abidesiyiz özetle.

Küçüktüm…Arzu vardı bir tane hayatımda.. Yaşıtım.. VE bir de annemin yaşıtı olan bir anneye sahip bir sarı kız… Saçı bellerinde, kaderin cilvesine bak bir de dümdüz ki sorma gitsin. Lepiska mı der ona büyükler, hah işte ondan bende yok. Benimkiler bana eş dostun taktığı “kara böcek” lakabına yaraşır bir şekilde kara ve kıvır kıvır…İmdaat.

Ben güzel miyim diye sorardım kendime ara ara… Kıvırcık başım şöyle bir öne doğru eğilir esasen tüm okul öncesi çocukların ortak güzelliği o kavisli göbeği görüp donardı. Tam da yukarıdan bakmak işin en berbat ve en yanlış kısmıydı… O günlerde bir ayakkabı tepeden bakıldığında berbat görünebilir ama satıcının size sunacağı bir ayak aynasına atılacak şöyle bir bakışla bile “yandan ne kadar da hoşmuş bilader bu ayakkabı,” dedirtir gibi hayata dair “bilgece” fikirlerim de yok. Kendime yandan bakmayı pek denememişim… Kendime verdiğim cevap hep aynı: “Hayır”…

Güzellik denen o belirsiz kavramı kafamda netleştirmem itiraf etmeliyim ki senelerimi aldı….Ortaokul yılları falan, gazetelerde “ünlülerin güzellik sırları” türü yazılar(ın çıkmaya başladığı ilk yıllar belki de) gözüme çarpar….

Allah Allah, güzel demişler bu kadına ama ne sarışın ne de mavi gözlü…

Ben durumu zamanla çaktım. Güzellik ile renkler eş değer değilmiş meğer… Ama durumu hala çakamayanlar var tabi… Çakanlar çakmayanlara anlatsın diyecem ama her şey anlatıldığında “anlanabilir” olsa bu dünyada, ben matematik profesörü olurdum. Buradan hayatımın vazgeçilmezi bir sarı dosta gönderme yapayım. Az mı mutfak masası merkezli matematik çalışmalarımız oldu senle… Ama ben vasattan öte gidemedim… Yaygın bir kanı olan sarışınlar güzeldir ama biraz “salaktırlar” önermesini utanarak esmerler de güzel olabilir ama matematikten anlamak zorunda değillerdir olarak değiştirdim…

Geçelim.

Ölü bakan gözlere gelelim. Kabul ediyorum renkli göz “şahane” bir şey… Bir insan suratında renkli bir cam… Su yeşili mesela, rahmetlik dedemin göz rengi… NE de güzel bakardı be benim dedem…Nasıl bir şeffaflık, nasıl bir derinlik…14 yaşında dedeme varan bir diğer rahmetliği, anneannemi işte tam da bu çevresi kendinden sürmeli içi tarifsiz güzel yeşil gözler yüzünden affetmeli…

Ama zaman denen makarayı hızla sarıp geleceğe, artık bizim için yakın geçmiş sayılan 90’lı yılların başına gitmeli… Renkli lens diye bir moda çıktı geldi hayatımızın tam orta yerine. Dün kahvenin en içli tonlarında anlamlı anlamlı bakan bir arkadaş bugün ölmüş bir balığın bakışlarına bile benzetilemeyecek kadar manasız ama yine de mavi bakan gözlerle dikildi karşımıza. İrkildik ama belli etmedik elbette… AAA çok güzel olmuşun dedik. Daha ne diyecektik, bir tomar para saymış bir çift “konkav” cama… Ayyy midem kalktı desen çıkarıp atacak mı çocukluk hayallerini… En iyisi susmak ve o arkasını döndüğü anda bir kenara kusmak…

Fakat hayatımda bir kere renkli lense hayran oldum ben. Dedim ki karşımdaki bir ton adı verilemeyecek kadar güzel bakan yeşil gözlü İsveçli tur operatörü kadına “NE kadar güzel gözleriniz var,” dürüst çıktı kadın, dedi ki bana “esasen ben yeşil gözlüyümdür, ama üzerine bir başka yeşil tonda lens daha taktım,”

Ben buradan bir sonuç çıkardım.. Kel başa şimşir tarak olmuyor arkadaşlar… Zemin müsaitse debelen ya da… Güzellik adına tabi… Siyah çamaşır ne kadar alımlı da olsa beyaz tişört altına giymenin güzellikten çok çirkinlik getirdiği gibi. Zemin rengine göre tavır önemli diyorum özetle…

Bu konunun devamı var esasen. Yani kafamda. Anlatacağım şey renkli gözler değildi (zıttı renksiz gözler ise eğer böyle bir tanımlama da absürd ya hadi neyse) Ama klavye beni buralara çekti. Sonrası sonraki bir zamana kalsın. Kabak tadı olmasın…


REsim not: http://classicinsignia.com/

No comments: