tag:blogger.com,1999:blog-252341132024-03-14T06:23:34.779+03:00Anlat AnneBinnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.comBlogger198125tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-22294854841095157322012-08-06T01:18:00.000+03:002012-08-06T01:18:11.420+03:00Sombrero Yaşı.....<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://4.bp.blogspot.com/-fUQAbkX7f9g/UB7xFR6P6oI/AAAAAAAADR8/f40NIx7peGQ/s1600/$(KGrHqZHJ!wE8+04si1UBPRJvGhb1Q~~60_57.JPG" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://4.bp.blogspot.com/-fUQAbkX7f9g/UB7xFR6P6oI/AAAAAAAADR8/f40NIx7peGQ/s320/$(KGrHqZHJ!wE8+04si1UBPRJvGhb1Q~~60_57.JPG" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
2. Yeni miydi?</div>
<div class="MsoNormal">
Hani Orhan Veli, Melih Cevdet falan filanın (filan filan
diye anılmak bir gün hepimizin kaderi olacak) hayatımıza kattıkları, “Ben
merkezli” anlatımları özetleyen akım… </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte o pek tatlı bir şeydir. İşte bu söylem ( e ) tarzı, uzuuuuun
bir süre, henüz sıradan vatandaşın tekeline girmeden evvel, sıradan vatandaşın
iç sesi olmak görevini üstlenmiş ve (edebiyat sayesinde) hiç yaşlanmayan ve
ölmeyen adamların zaman denen kaygan zemin üzerine çaktıkları bir çivi olmuş.
Ama ne çivi!</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İşte tam da o dönem, tez yazar gibi (ne soğuktur tez dili!
Tüm araştırmayı sen yaparsın ama tez yazarken “yaptık, ettik” diye anlatırsın,
külliyen yalan. Tüm be tüm yalnızdın oysa…) yazılmış romanlar, denemeler,
hikayeler, işte bu adamlar sayesinde tüm inandırıcılıklarını yitirmişler, bir nevi
çöpe gitmişler.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsanlar “ben” i anlatan şiirlerde “ben”i bulmayı çok
sevmişler. Yazamadıkları, dile dökemedikleri hatta ve hatta “cümleleştirebilemedikleri”
duygularını kendi adlarına somutlaştıran insanları sevmişler, bir nevi
affedilebilir bir yanılsama sonucu, bu cümleleri kendilerinin kurduklarını
düşünmüşler. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Böylece aslında ne kadar da naif, ne kadar da kurulası
cümleleri,</div>
<div class="MsoNormal">
(“Beni bu güzel havalar mahvetti!” gibi mesela) kurana
hayran olmuşlar. Çünkü bilmişler ki öyle güzel havalar onları da mahvedebilir
bir gün, ve belki de mahvetti bile…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
İnsan hamuru bu, neticede ekmek hamurunda da un su tuz maya
yok mu, öyle bir şey işte. Üç aşağı beş yukarı herkes aynı soyun boku. Cık cık
cıkkkk…. Sevmem ben böyle avam konuşmaları… Ama neticede ben de bir insanım ve sortımda
taşıdığım kelime dağarcığımın içinde hepinizin bildiği o malum kelimeleri de
taşımaktayım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Süper ego dedikleri de bir yere kadar. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Her neyse…</div>
<div class="MsoNormal">
Sonra bir gün birincil tekilden <b>(ki o aralar bloglar, mloglar cikleyen -bakınız twitter- ciklemeyen
siteler derken birincil tekilin b(l)okunu çıkarmış insan kitlesinin arasından [ki
kendimle çelişiyor olabilirim, ama dünyayı algılamanın yolu elbette kendinizden
geçer, bakınız benim tüm saçma sapan bloglarım] bulantı ilacı alacak kıvama
gelecek kadar bombardımana tutulmuşken)</b> vazgeçmiş bir şair bulursunuz.
Şairi bulma yolunda geriye dönüp baktığınızda siyasi görüşünüze ters
dönemeçlerin internet sayfaları, acı dolu tecrübelerden geçmiş yakınlar durduğunu
görürsünüz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bundan sonra söyleyeceğim şeyler bir dizi tadında veya
klasik giriş gelişme sonuç babında heyecan verici şeyler değil. Hatta böyle
olmasını istemiyorum bile. Belki de kendim dahil herkesi hayal kırıklığına
uğratmak istiyor bile olabilirim. Hatta sırf bunun için sol omzumda oturan
demektedir ki yazıyı böyle bitir. Ama yok bitiremeyeceğim. Çünkü 100 yıldır
yazı yazmıyorum ben.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Konuşup duracağım işte sürekli. Hani Murathan Mungan’ın Kırk
Oda kitabındaki yüzyıl uyuyan prensesin uyandırıldığında bir türlü
susturulamaması gibi. </div>
<div class="MsoNormal">
İşin kötüsü nizam düzen artık umrumda da değil.</div>
<div class="MsoNormal">
Neydi, serbest bilinç akışı tekniği miydi?</div>
<div class="MsoNormal">
Ahanda işte ondan.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bilseniz uzun süredir susarak sizi ne kadar çok laf
salatasından kurtardım. İşte beynimin her gün bana yaptığı da bu. Hiç susmak
bilmiyor, devamlı konuşuyor. Hem de vır vır vır.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kendime dışarıdan baktığımda, oysa, son derece akl-ı selim,
oldukça munis bir kadın görmekteyim. Belki
de ruhum başklarına davrandığı kadar bana da iyi davransa hiç sorun kalmayacak.
Ancak “nazımı beni en çok seven çeker!” kıvamında kıvranmalara özne olmuş
yaşayıp gitmekteyim. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kızım dinlediğim müziklere bakıp soruyor: “80’li yıllarda mı
doğdun sen?”</div>
<div class="MsoNormal">
Hayır, daha da ötesi, 70’ler.</div>
<div class="MsoNormal">
Algılayabildiğini bile sanmıyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Bir çıtır çerez (ki sonra çok değil 3-5 seneye beni çiğ çiğ
yiyecek, bilemediğim teknolojilerden, çözemediğim sokak argolarından dolayı
hatır kütür harcayacak, elinin tersi ile itecek bir taze) tarafından şimdiden
bir dinozor olarak algılanmaktayım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ergenliğe girmemiş bir evlat olarak şu an bizi çok seviyor
olmasından mütevellit, “Hayır sen 42 yaşında değilsin, 40 yaşındasın” diyerek
ölümlülüğümüze isyan etmekte. Henüz tabi. Son iki yıldur onun gözünde 40’ı bir
türlü aşamam bundan. Yani yaşlandıkça ölebilir olma ihtimalim olmasına
katlanamamasından. Ancak ben yaşlıyım… Ian’ın dediği gibi “Too old to rock-n
roll too young to die” kadar yaşlıyım. Yaşlı olduğumu hayatımın hiçbir döneminde
sevemediğim rakamlar (saatlerden de nefret ederim zaten. Kolumda saat göreniniz
oldu mu hiç) sayesinde fark etmiyorum işin kötüsü. Yaşlandığımı b ana hissettiren
şeye bir isim vermem gerekirse ona “sombrero etkisi” derdim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Hani Meksikalıların güneş altında uyuklamak için kafalarına
geçirdiği şu devasa şapka.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
(Meksika’ya) Hiç gitmedim ama filmler sağolsun, hiçbirşey
yapmadan, üretmeden uyuklamak, zaman geçiyormuş geçmiyormuş, ürettiklerimle bu
dünyaya en azından osuruktan teyyare bir çivi çakacakmışım çakmayacakmışım
umursamamak, bir kedi naifliğinde sadece varolmaktır benim için sombrero….</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Belki de vazgeçiş. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ne yaparsan yap boşuna! fikri…</div>
<div class="MsoNormal">
Yaşasın sombrero…</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Ve sonra “Bulantı”yı hatırladım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Henüz 20’lerde okumaya çalışmıştım.</div>
<div class="MsoNormal">
Tek hatırladığım neye baksa bulanan bir adam. Ve bir de
kitabı fırlatıp attığım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Sanıyorum kardeleni yaz ortasında çıkarmaya çalışmanın alemi
yok. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Vakti gelmiş. Kışa girmişim ben… Kardelenler açıyor
beynimde. Harıl harıl Bulantı’yı ararken buluyorum kendimi, orada burada şurada
ve işte bedava pdf’lerde.</div>
<div class="MsoNormal">
Oysa çatıya çıkıp karıştırsam kitaplarımın arasında bir
yerde duruyor Bulantı….</div>
<div class="MsoNormal">
Ama üşeniyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
Sombrero’mun altına sığınıp uyuklamak istiyorum.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Çünkü güneş ruhumu yakıyor… Hem de çok yakıyor….</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Not1: Bu süper bir intihar mektubu olurdu ama haha! sizi hayal kırıklığına uğratacağım,</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Not 2: Yine olamadım, yine o bahsettiğim şair gibi olamadım. Hep kendinden bahset vıdı vıdı vıdı. vıcık vıcık vıcık.....</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-30383425030204460972011-12-12T21:55:00.002+02:002011-12-12T21:55:23.767+02:00Sürekli kanat çırpmak!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-JjAy_1vnA0k/TuZb7-Br9eI/AAAAAAAADQw/8MakoafT9S4/s1600/yildiz.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="http://1.bp.blogspot.com/-JjAy_1vnA0k/TuZb7-Br9eI/AAAAAAAADQw/8MakoafT9S4/s320/yildiz.jpg" width="302" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal" style="text-align: center;">
Kuşları uçarken değil süzülürken seyretmeyi severim, ve bisikletlileri
pedal çevirirken değil de “rölantide” giderken. Sonra arabalar vardır, ya da şoförler
mi demeli, yokuşta boşa alırlar, gram benzin harcamadan giderler. Pek tekin bir
iş yapmadıkları aşikâr ancak keyif üstü kaymak halinde hani. İşte tüm bunlar
güzel şeylerdir. Zaman zaman minimum enerjiyle varolanı devam ettirmek gerekir.
Çünkü ruh da kanat çırpmaktan yorulabilir. Bırak biraz süzüleyim diyebilir.
Böyle zamanlarda ruhumu kucağıma alırım, bir köşeye çekilir ve ona şarkılar
mırıldanırım. Ben insan olduğumu böyle anlarım… </div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com5tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-36912908661915934402011-10-28T17:03:00.000+03:002011-10-28T17:05:28.702+03:00İnsan egosu ile çalışan makineler...<p class="MsoNormal">Seyretmeyen kaldıysa seyredenlere anlattırsın; Matrix unutul(A)maz bir fenomen bir filmdir. (Fenomen ne demekse?)</p> <p class="MsoNormal">Anlatmaya kalkarsak iş uzar, zaten bu yazıda aracı olacağı şey konusu değil bir (önemli) detayıdır….</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Film denen sahte ama rüyalardan daha gerçek gerçeklikte yani Matrix’de görürüz ki makinelerin ele geçirdiği bir sistem vardır, ve her şeyin olduğu gibi makinelerin de varoluşunu sürdürmek için enerjiye ihtiyacı bulunmaktadır.</p> <p class="MsoNormal">Enerji kaynağı ise insandır. Ensesinden ve dahi vucudunun çeşitli yerlerinden sokulmuş boru mu desek, kablo mu desek karman çorman bir şeyler vasıtasıyla insanların enerjisini sömürüp kendi dinamosu yapmaktadır bu makine ve seyrederken filmi, ondan tiksinirsiniz!</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><span> </span>Çünkü sistemin kaynağı olan insanlar ne bitkisel hayattadır ne de değildir. Onlar yaşadıklarını sanırlar, gördükleri hayaller vasıtasıyla, ve belki de tam da bu yüzden yaşamaya ve söz konusu sistemin bekasına malzeme olmaya devam ederler. Bir diğer deyişle ruh hala bedendedir ve kimbilir ruh olmasa enerji ibreleri bu kadar tepe noktaları göstermemektedir.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>İnsanı insan yapanın ruh olduğuna dair yaygın kanıyı destekleyen bir düşünce!</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Henüz aksini kanıtlayan da yok zaten.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Bir köşe yazarı gibi kullanmak istemem kelimeleri, çünkü benim periskobum gündem maddelerini değil (hatta siyaseti bile değil) daha öteleri, daha berileri, varoluşun çılgın renklerini ve dehşetini algılamaya ayarlanmış. Fakat gün gündem günü…. Çünkü bir ucu varoluşa dokunuyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Biliyor musunuz? Son günlerde sosyal medya dedikleri şey bana Matrix’i düşündürüyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Düne kadar yokken, simdi nasıl olur da evrenin tüm köşelerinde mavi zemin üzerine beyaz ile işlenmiş kücük bir f harfi gorur oldugumuza dair acıklamalar var aklımın karmaşasının içinde…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Adı facebook, twitter ya da friendfeed, ne fark eder?</p> <p class="MsoNormal">Beslendiği kaynak insan egosu.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ne kadar da matrix vari bir durum.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>İnsan enerjisi ile beslenen çılgın bir sistem.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Farkında olmadan hala yas tuttuğumu gördüm bugün.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Birkaç gün evvel bir arkadaşıma dediğim gibi: Hala toprak altında kurtarılmayı bekleyen canlar varken onu bunu şunu paylaşamam ben facebookta.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>İnsanlar var, yeni yeni pozlar verdiklerini düşünüyorlar ama benim gördüğüm şey hep aynı duruş! Eğer burunlar güzelse özenle verilmiş profilden pozlar bunlar.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ve bir de faşistler var tabi.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Soylara göre insan sınıflayan, empatiden yoksun zavallı insanlar bunlar.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Irkçı damgası yemek için illa toplama kampları mı inşa etmeniz gerek? Toprak altında hissedilen korkunun dehşetin ne olduğunu anlamaya çalışmamak, çaresizlikleri tanrının sopası olarak görmek, sizden olmayan sizin gibi olmayanları ötekileştirmek fırınsız –sabunsuz ırkçılık değildir de nedir?</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ve işte tüm bu ego kurbanları ile ırkçı deliler artık benim listemde değildir.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ha bir de sosyal medyayı ticari bir alan olarak gorüp pişirdiği yemeği (saatlerdir enkaz altında aç susuz olanları pek de aklına getirmeden besebelli) paylaşanlar da öyle.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Daha cok temizliğe ihtiyacım var aslında.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Fakat sosyal medya denen şeyin matrixvari bir insan enerjisi ile beslendiğini görmek (sanki bilmiyormuşum gibi) hala beni sarsıyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ki onlar ego denen şeyle besleniyor. O hiç oksijensiz kalmaya tahammülü olmayan, savaş- barış-deprem – yıkım – afet fark etmez illa ki ortalıkta olma derdinde olan şey; ego onun adı.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Ve er ya da geç benim içimde de bastırılmaya dayanamayıp gün yüzüne fışkıracak olan şey tam da bu işte!</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p>Fakat biliyor musunuz? Yine de şu günlerde içimden sizlerle neşeye dair, güzel bir kadın olduğumu ispat edecek tüm<span> </span>yalan resimlere dair hiçbir şey paylaşasım yok, ama hiçbir şey…</p> <p class="MsoNormal"><br /></p>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-6932655538871269082011-09-06T18:02:00.003+03:002011-09-06T18:05:55.487+03:00Şimdi rahat mısın?<a href="http://2.bp.blogspot.com/-eEUQsR43LAA/TmY2ytKLJYI/AAAAAAAADME/-ooRa388YXE/s1600/night%2Billustration.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 320px; height: 131px;" src="http://2.bp.blogspot.com/-eEUQsR43LAA/TmY2ytKLJYI/AAAAAAAADME/-ooRa388YXE/s320/night%2Billustration.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5649263027326494082" /></a><div><p class="MsoNormal">Dünyanın hiçe dönük bir yüzü var!</p> <p class="MsoNormal">Bu durum içmiş insanı yoğurur, demler, bir kenara kor, içmemiş insanı ise sadece yorar…</p> <p class="MsoNormal">Genelde yorgunum.</p> <p class="MsoNormal">Gecelerin bir köründe uyanıp düşünce denizlerinde kaybolanım.</p> <p class="MsoNormal">İşin kötüsü gece başlamadan evel sıfır,</p> <p class="MsoNormal">Gece bittiğinde yine sıfır sonuç…</p> <p class="MsoNormal">Elde var karmaşa!</p> <p class="MsoNormal">Hiç niyet etmediği halde sabah ezanını duyanım.</p> <p class="MsoNormal">Benden ve bir de niyet edenlerden başka herkes uyuyor…</p> <p class="MsoNormal">Yan evde su şıkırtıları.</p> <p class="MsoNormal">Birileri sonsuzluğa yüzünü dönüyor.</p> <p class="MsoNormal">Ben kendi içinde kaybolanım…</p> <p class="MsoNormal">Aslında yazarın dediği gibi:</p> <p class="MsoNormal">"Hiç konuşmadan geçmeliyiz, hayatın bir ağırlığı kalsın diye."*</p> <p class="MsoNormal">Ve aç kediler miyavlasın, ve aç çocuklar ağlasın diye…</p> <p class="MsoNormal">Sen içini rahat ettir,</p> <p class="MsoNormal">Sümüklüböcekleri ez ve vicdanın sızlamasın!</p> <p class="MsoNormal">Şimdi rahat mısın?</p> <p class="MsoNormal">Su şıkırtıları nafile!</p></div><div><br /></div><div><br /></div><div><br /></div><div>Alıntı Cümle : Fadıl Öztürk</div>Resim: <a href="http://sumanghosh87.blogspot.com/">Suman</a>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-40505760556756743152011-08-21T21:05:00.004+03:002011-08-21T21:34:59.395+03:00Epidermik ve topidermik farkındalık- hem de sürekli....<span class="Apple-style-span"><a href="http://3.bp.blogspot.com/-x3LeAdoGzeg/TlFPCEAbJ4I/AAAAAAAADLs/WGNwpA3OtOY/s1600/topuklu-bayan-ayakkabi-72.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 213px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/-x3LeAdoGzeg/TlFPCEAbJ4I/AAAAAAAADLs/WGNwpA3OtOY/s320/topuklu-bayan-ayakkabi-72.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643378704925796226" /></a><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Düşünce, dar giysilerden nefret eder!" der</span></span><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); ">Umberto Eco bir makalesinde.</span><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span">Eco, savını kot pantalonla geçirilmiş günlerini özetleyerek destekler:</span></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); ">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); ">"Bu kıyafet bana bir tavır dayatmaktan da öte, dikkatimi tavrıma ve duruşuma çekerek, beni dışa dönük bir hayat yaşamaya zorluyordu. Diğer bir deyişle içselliğimi azaltıyordu. Benim mesleğimdekiler için etrafta dolaşırken kafanın başka yerlerde olması doğal bir şeydir: yazılması gereken makaleler, verilmesi gereken dersler, bütün ve parça arasındaki ilişki, Andreotti hükümeti, dindeki günah ve kefaret sorunsalı, Mars'ta hayat olup olmadığı, Celentano'nun son şarkısı, Epimenides paradoksu gibi. Biz buna "iç yaşam" diyoruz. İşte, yeni kıyafetimle, yeni yaşamım tamamen dışa dönükleşmişti. Ben ve pantolonum arasındaki ilişki ve ben, pantolonum ve içinde yaşadığımız toplum arasındaki ilişki üzerine düşündüm. Yeni bir toplum bilincine ulaşmıştım, diğer bir deyişle epidermik farkındalığa."</span></div></div></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span"><span class="Apple-style-span">Epidermik farkındalık tek başına ise yi</span><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); ">ne hafif atlattınız, bu işin bir de topidermik kısmı var ki değmeyin gitsin.</span></span></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span">Demem o ki güzelliğe dair siz uyurken hatları çizilmiş standartlar kasıksal kasıntılardan sorumlu kot pantalonlarının altına bir de 10 puntoluk topukluları eklemişler de haberiniz yok.</span></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span">Önümde bir genç çift, erkek olanı yürüyor ancak dişisi belli ki yürütülüyor. Kızcağız oğlanın kolunda sekiyor ya da topallıyor, çanta da ağır gelmiş zahir, o da oğlanın kolunda.</span></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span">Tüm plajlarda olduğu gibi, en dişi- en kadınsı desenli tüm çantalar en kıllı, en erkek omuzlardan sarkıyor.</span></div><div><span class="Apple-style-span">
<br /></span></div><div><span class="Apple-style-span">Bazen düşünüyorum da, bu erkekler bize iyi katlanıyor. </span></div><div><span class="Apple-style-span">Tüm şıngırtılarımız, tıkırtılarımız ve fışırtılarımız arasında düşünce kapılarından uzak düşen beyinlerimiz de öyle...</span></div><div><span class="Apple-style-span"> </span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-family: verdana, geneva; background-color: rgb(255, 255, 255); font-size: small; ">
<br /></span></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-88345554803010203522011-07-31T17:31:00.000+03:002011-07-31T17:33:11.527+03:00Öldüren balkonlar<a href="http://4.bp.blogspot.com/-v8M64SSfv80/TjVnh8B5T8I/AAAAAAAADFE/qxHzwNnUI4w/s1600/balkon.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 265px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5635524341471465410" border="0" alt="" src="http://4.bp.blogspot.com/-v8M64SSfv80/TjVnh8B5T8I/AAAAAAAADFE/qxHzwNnUI4w/s400/balkon.jpg" /></a><br /><br /><div></div><br />Toplam yaşımdan 4 yıl kadar eksik bir süredir bir sokak var ki, olmuş dünyamız. <br /><br />Son 6 yıldır sadece onu değil, onu barındıran şehri, o şehri barındıran ili, o ili barındıran bölgeyi bile terk edip “demirkuş” uçuşu ile 1 saat, tekerlekli ve 40 kişili taşıma araçları ile 8 saat çeken mesafelere taşınmam ve taşındığım ilde “bir süre sonra gurbet yuvan oluyor,” lafını benimsemem bile bu sokağın hayatımdaki yerini pek değiştirmemiş.<br /><br />Kimileri eksilmiş ve kimi bilmediklerim eklenmiş de olsa insanlar genel anlamda tanıdık.<br />Yazın izin verdiği mahremiyet sınırları içinde, kısaca güneş gözlüklerimin arkasından görebildiğim bu aşina suratlara selam vermenin mi vermemenin mi daha büyük bir samimiyet, hayır hayır daha doğrusu dürüstlük olduğuna karar veremiyorum. Ben bu insanları (artık) çok nadir görüyorum ve onlara onları gördüğüm için çok sevindiğime dair mimikler ve jestler sergilemem dürüstlük ilkeme karşı gelen bir durum. Onlara gösterdiğim içtenlik gerçek olsaydı ne kadar uzaklara gitsem de yine arar, yine sorardım onları. Bundan ötesi facebook arkadaşlığı! Soğuk, gereksiz ve boş!<br /><br />Ve/ fakat alışkın olduğum balkon müdavimi yaşlı suratların yerini başka yaşlı suratların almış olduğunu görmek içimi eziyor.<br /><br />Onlara şöyle seslenmek istiyorum:<br />“BU balkonda oturmayın, bu balkon hayat bitiriyor!”<br /><br />Ve sonunda öldürüyor!<br /><br />Biliyorum ki o balkonun ve diğer balkonların kuklalaşmış bedenlerine takılı yüzleri 15–20 yılda bir değişecek, ama o yüzlerde ortak olan tek şey gençlik ferinin silinmişliği olacak.<br /><br />Ve bir de beklenti içeriyor olmaları.<br /><br />Hayat, bayramlarda iç ezerek satışları arttırmayı hedefleyen şeker firması reklamlarındaki gibi olmak zorunda mı?<br /><br />Hep bekliyorlar!<br />Gülmek için, gülümsemek için, önceleri evlatlarının, sonraları torunlarının gelmesini bekliyorlar.<br /><br />Gelenler elbette var, ama gelenlerin zamanları şehirlerarası otobüs yolculuklarında verilen ihtiyaç molaları kadar dar!<br /><br />Sonra herkes “demirleri alıp” kendi hayatına giden otobüste yola devam ediyor.<br /><br />Balkon kuşları ise az biraz kesintiye uğramış bekleme süreçlerine kaldıkları yerden devam etmekte. <br /><br />İzmir’in gün batımını kucaklayan körfezini gören ya da görmeyen balkonlarında çenelerini sarkıtıp arada uyuklayarak kah torunu torbayı, kah ölümü beklemeye devam eden yüzlerce hayat yorgunu var…<br /><br />Oysa ben İzmir’i hayatı temsil eden bir şehir sanırdım, anladım ki yanılmışım, ya da daha da fenası bizzat ben kendim yaşlanmışım, beraberimde dünyam olan, tüm sokaklar, teyzeler, amcalar, analar ve babalar!Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-9906675074382998822011-07-08T19:00:00.001+03:002011-07-08T19:03:10.025+03:00alfabeden kaderin senin için seçtikleri...<a href="http://3.bp.blogspot.com/-wyt8KbGWLkE/ThcqOH65ZqI/AAAAAAAADC0/GHo6EQ-xLDk/s1600/tumblr_lhz8z8nuax1qgn992o1_1280.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 400px; height: 367px;" src="http://3.bp.blogspot.com/-wyt8KbGWLkE/ThcqOH65ZqI/AAAAAAAADC0/GHo6EQ-xLDk/s400/tumblr_lhz8z8nuax1qgn992o1_1280.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5627012681555338914" /></a><br /><p class="MsoNormal">Elitizm, tabaka her neyse, kendini onun yüksekte konuşlandığını varsaydığın tabakalarına layık görmektir. Elitizm, ayağını sırf konfor ihtiyacı ile değil, dostlarının bir çoğu öyle diye ayağını yerden kesme, onlara ayak uydurma çabasıdır. Elitizm igrenç bir şeydir ama kabul etmeli ki vardır, ve elitizm seni saran zehirli bir sarmaşıktır.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Belki de “stres”gibi hakkı teslim edilmemiş bir olgudur. Ne demişlerdi? Stres insanın ilerlemesini sağlar. Düşünsenize stres olmasa kim takardı harf kalabalığından ibaret kısaltmaları? Ben diyim öss, sen de ösym, o desin lgs, öbürü desin kpps, digeri desin les (ve daha niceleri)</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve fakat, elitizm dolmuşlardan nefret eder aslında. Bir tuhaf kokan nefesleri içine çekmekten, deodarant nedir bilmeyen, bilse de maddi bedelini ödemeyen insanlarla böylesine kucak kucağa yolculuklardan hiç haz etmez. Ahanda demin, kırmızının yeşil ışığa döndüğü anda, tozu dumana katarak bir anda sırra kadem basan, ve onu tuhaf kokular ve tümüyle kendine yabancı tiplerle hiçbir şartta istenmeyecek kadar iç içe bırakan jipli onun arkadaşı değil midir aslında.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve yerde bir klozet yatmaktadır. Çocuk sorar: “Anne bu ne?”</p> <p class="MsoNormal">Yarı humanist </p> <p class="MsoNormal">, yarı elitist tuhaf bir melez anne cevap verir:</p> <p class="MsoNormal">“Evini tamir edecektir, ondan almıstır bu (alaturka) tuvaleti,”</p> <p class="MsoNormal">Ve taşımaktadır dolmuşla.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve ah ne güzel ki bir zamanlar bir yerlerde okudugu gibi onun, fildişi kulelerde oturup hayattan bi haber değildir bizzat kendisi.</p> <p class="MsoNormal">Demek dolmuşla da tuvalet taşınmaktadır. Binenlere tuzak, önüne bak, takılma, yapışma yere…Bu ne ki? Neler gördük biz…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Sigorta diye bir kurum vardır.Yüksek tabakanın tenezzül emteyeceig aylıklar icin çırpınanların yeri.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Oradasın işte. Berbat birgün. Hangi edebi kalem derdi? “Güneşin behri”</p> <p class="MsoNormal">Saydır bakalım günleri.</p> <p class="MsoNormal">Kaçgün kalmış emekliliğe.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Sen yalılarda doğanlardan değilsin.</p> <p class="MsoNormal">Senin tanımlayan sıfatlar arasında şu 8 harfin bir araya gelmesi (bir mucize olmadığı sürece) pek muhtemel değil. <span style="mso-spacerun:yes"> </span>Sıfat şu: rantiyeci…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Her bi şey olabildin ama onu olamadın.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Çocugun zaten kirada yaşadığınız evinizi bir gün terk ettiğinizde evi ne yapacağınızı sorar.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Cevap:</p> <p class="MsoNormal">Hiçbir şey yapmayacağız.</p> <p class="MsoNormal">O zaten bizim değil.</p> <p class="MsoNormal">Nasıl bizim değil? İçinde eşyalarımız, anılarımız var ya….</p> <p class="MsoNormal">Var, var ama bunlar onu bizim kılmaya yetmediler.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Yazık.</p> <p class="MsoNormal">Oysa içinde binlerce sayfa okumuşluğum var benim. Tanpınar’la tanışma onu sevme, Maloouf’u beğenmeme, Pamuk’u şöyle bir tartma, Proust’a tapma…. Ne emek ne emek…</p> <p class="MsoNormal">Duvar kağıtları<span style="mso-spacerun:yes"> </span>var bir de, evi terk ederken okunmuş kitap kağıtlarından daha çok adamdan sayılacak…</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Neydi<br />?</p> <p class="MsoNormal">250 lira salon için</p> <p class="MsoNormal">250 lira da kızın odası için cepten harcamıştık.</p> <p class="MsoNormal">Edebimizden kiradan düşmedik.</p> <p class="MsoNormal">Oysa kabul edin, bu ve diğerleri sayesinde evi adam ettik.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Sonra bir arkadaş geldi bir gün eve. İlk halini bilmemesinden mütevellit, dedi ki, sen pek sahiplenmemişsin bu evi galiba.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Öyle değil işte. </p> <p class="MsoNormal">Aksine hiç.taşınmayacak gibi, ama yine de yarın taşınacak gibi sarıp sarmaladık biz bu evi.</p> <p class="MsoNormal">Sordular</p> <p class="MsoNormal">Ev sizin mi?</p> <p class="MsoNormal">Kızarmamaya çalıştık, öyle ya elitizm kiracıları sever mi?</p> <p class="MsoNormal">Yokkk, bizim değil</p> <p class="MsoNormal">Biz çocuk okutuyoruz.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ne pahallı işmiş be kardeşim. Üstelik kimileri hiçbir bok bilmedikleri halde sana (sırf kıçından ter damlaya damlaya okuturken sen çocuğunu) şunu deme hakkına başka türlü nasıl sahip olurdu:</p> <p class="MsoNormal">“ Sınıf atlamak için okutuyorsunuz kolejlerde çocuğu”</p> <p class="MsoNormal">Yanılıyorsun adam!</p> <p class="MsoNormal">Yanılıyorsun.</p> <p class="MsoNormal">Öyle gözküyor ki ben kızımı sınıf atlatmaya çalışıyorum. Okullara döktüğüm paralar olmasa, ev de benim olurdu, altımızdaki araba da son model.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">O yüzden talep edilmemiş ve boyutsuz düşüncelerini kendine sakla.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ve sonra, kaldığım yerdeyim. Gümlerimi saydırdım. 2 yıldan biraz fazla daha prim ödemeliyim.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Ama sonra emeklilik için yaşımı beklemeliyim.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Bir adam yaklaşır o anda yanıma.</p> <p class="MsoNormal">Bir rica.</p> <p class="MsoNormal">Nefesimi tutuyorum. Nefesinde senelerin bakımsızlığı kokuyor.</p> <p class="MsoNormal">O ise ne yazabiliyor, ne de okuyor.</p> <p class="MsoNormal">Benim için şunu<span style="mso-spacerun:yes"> </span>doldurur musun? Diyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Aile elemanlarından hiçbiri okumamış, öyle diyor. Oysa çocuğu 87’li.<span style="mso-spacerun:yes"> </span>Şimdiye bitirebilirdi bir üniversiteyi.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Kimlik numarasını yazarken forma, imceliyorum<span style="mso-spacerun:yes"> </span>nufus cüzdanını.</p> <p class="MsoNormal">Anne adı: “Perişan”</p> <p class="MsoNormal">Evet, öyle.</p> <p class="MsoNormal">İnanamıyorum, ama öyle.</p> <p class="MsoNormal">Soyad , ise buram buram feodalizm kokuyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Güleyim mi ağlayayım mı?</p> <p class="MsoNormal">Adam hayır dualarıyla yanımdan ayrılıyor.</p> <p class="MsoNormal">İçim buruluyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Şanssız mıyım?</p> <p class="MsoNormal">Şanslı mıyım?</p> <p class="MsoNormal">Elitist miyim</p> <p class="MsoNormal">Hümanist miyim.</p> <p class="MsoNormal">Bilemiyorum.</p> <p class="MsoNormal">İçim buruluyor….</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Dolmuş durağına yürüyorum.</p> <p class="MsoNormal">Tesadüf bu ya, bizi getiren dolmuş,dönmüş dolaşmış, yine bize denk gelmiş.</p> <p class="MsoNormal">Biz kırmızı ışıkta beklerken, birileri yine tozu dumana katıyor.</p> <p class="MsoNormal"><o:p> </o:p></p> <p class="MsoNormal">Hala mürekkep kokan kağıdı okuyorum.</p> <p class="MsoNormal">2 yıl 3ay daha prim öde diyor. Öde ki alfabenin senin için oluşturabileceği en iyi kombinasyon, R.a.n.t.i.y.e.c.i olmasa da, e.M. E.k. l. İ. L. İ. k <span style="mso-spacerun:yes"> </span>olsun diyor…</p>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-5300212574461502852011-04-20T10:51:00.001+03:002011-04-20T10:52:57.157+03:006 milyar sabun köpüğünden biri!<a href="http://1.bp.blogspot.com/-VHdQpT3b1Cc/Ta6QmQFz7JI/AAAAAAAAC74/j4pTy2cpYYU/s1600/soap-bubble.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 150px;" src="http://1.bp.blogspot.com/-VHdQpT3b1Cc/Ta6QmQFz7JI/AAAAAAAAC74/j4pTy2cpYYU/s200/soap-bubble.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5597570373696875666" /></a><p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Sabun köpükleri uzun ömürlü değildir, bilirsiniz. Bir üfürük ile bir nazlı salınım arasında geçen ömürleri üç beş saniyedir. Ancak köpüğün kendisine bu süre bile (kimbilir) belki uzun gelir.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Çünkü o plastik balonlardan bihaberdir. Haberdar olsa ne yazar! Kişi, gerçekliği kendi üzerinden algılar, ve sabun köpüğünün algılayabildiği zaman hep topu 3-5 saniyeden ibarettir, ona sonsuzluktan bahsetmek ise nafile.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Bir şair-yazar, Murathan Mungan, der ki, <o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">“Hiçliğe inanmak istiyorum,hiçliğin varlığına. </span></strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Arial;color:#414040"><o:p></o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><span style="font-size:10.5pt; font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Benim için cennet o. Artık hiçbir şeyin olmaması. Hikayesizlik.”<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ve bir çoklarının tersine ne sevdiklerini ister öte dünyada yanında, ne sevmediklerini… Ve hatta onca severek kullandığı kalemini bile (zahir)…<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Hiçliği davet eder kendi adına kendine, hayattan bitap bir şekilde.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">--<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Bana ise nevrotik diyorlar; <o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ne varoluşu- ne de yok oluşu çözülmüşler haneme bir türlü koyamadığım için.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">İşte ben azılı bir nevrotik olduğum için hayatlarımızı sabun köpüklerine benzetmekteyim. <o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Üflendim, şimdi uçmaktayım.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Bir gün, yakınlarımda benimle beraber hayalsi ve az biraz delimsi uçuşlarını sürdüren diğer baloncukların duyabileceği ancak duyabileceği mini minnacık bir ses ile patlayıp zerrelerimi öz’e geri vereceğim.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ötesi var mı?<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ötesi yok mu? <o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Bilmemekteyim.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ancak sabun köpüklerinin güneş vurduğunda çeperlerine yansıttığı ebruli renklerin sarhoşu olduklarını bilmekteyim.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Bir ihtimal o nazlı, o sersem, o mest olmuş da huşu bulmuş uçuşlarını bu hayallere borçludur balonlar, hayat rüzgarlarına değil.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ve her baloncuğun renklerle ettiği dans kendine hastır..<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ne olursa olsun, şimdi, kendi baloncuğumun iç çeperlerinde seyrettiğim çılgın renk dansları beni oyalamaktadır.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ötesi var mı?<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ötesi yok mu?<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><strong><span style="font-size: 10.5pt;font-family:Verdana;mso-bidi-font-family:Arial;color:#414040">Ruh gözümün irisine yansıyan metafiziksel renkler ve vardığım sonuçlar sadece benden gayrı olanlara değil, bana bile muammadır.<o:p></o:p></span></strong></p> <p class="MsoNormal" style="text-align:justify"><span style="font-size:10.5pt; font-family:Arial;color:#414040"><o:p> </o:p></span></p>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-40496614550412498772011-04-19T16:14:00.001+03:002011-04-19T16:17:36.147+03:00Geçmişin hortlakları...<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://2.bp.blogspot.com/-iNJR2HatFZ0/Ta2LJ-d_ssI/AAAAAAAAC7w/iPMyuHEl6q0/s1600/PurpleMountains2.gif"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 164px; height: 200px;" src="http://2.bp.blogspot.com/-iNJR2HatFZ0/Ta2LJ-d_ssI/AAAAAAAAC7w/iPMyuHEl6q0/s200/PurpleMountains2.gif" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5597282915395285698" /></a><br />Geçmişe baktığımda, acaba yiyemeden düşürüp karıncalara yem edecek miyim korkusundan arınmış koca koca çikolata paketleri görürüm…<br /><br />Her bir anı- her bir hatıra, kendi başına bir paket çikolatadır benim için.<br /><br />Başı olan, sonu olan, tüm belirsizliklerden arınmış tüm şeylerin bana verdiği engin huzur gibi tatlı çikolatalardır bunlar.<br /><br />Tıpkı başından sonuna okuduğunuz bir kitap gibidirler.<br />Sona vasıl olabildiğiniz her şey gibi, tamamen sizin. <br />Kaderi, belirsizliklerin kara şövalyesinin demir pençelerinin elinde olmayan, başını da sonunu da bildiğiniz, belki de bu yüzden dost bellediğiniz filmler gibi...<br /><br />Yine de,<br />geçmiş denen “eminlikler” tünelinden size doğru yürüyen her silüetin yüzü ışıklı değildir. Ve ışığa yaklaştıkça aydınlanan yüzünde sevimsiz bir hortlağın ifadesinin oluştuğunu görürsünüz denhşetle.<br /><br />Oysa ne güzel başlar hayal!<br /><br />Bir Pazar günüdür, geçmişin ülkesinde, o gün.<br /><br />Tüm sülale hep beraber, kimse ölmemiş, ne güzel.<br /><br />Ve piknik sepetleri çıkarılmakta bagajdan.<br /><br />Güneş ve oksijen içinizdeki yakıtı boşalttığında daha bir enfesleşecek tayınlar…<br /><br />Yerlere serilen battaniyeler, soyulmakta olan salatalıkların eşsiz kokuları, denizden gelen iyot, çam ağaçlarından gelen reçine kokusu.<br /><br />Ve evet, huzursuz bir kız çocuğu…<br />Deli gibi koşuyor, kendine has tek ayağını çekerek, zıplar gibi bir havada.<br /><br />Ne oldu kızım, diye soruyorlar…<br /><br />Ya düşerse, diyorum.<br /><br />Ne düşerse, diyorlar…<br /><br />Bir piknikte dallardaki kozalakları gösteriyorum, bir başka piknikte ise dağları….<br /><br />Ya düşerlerse,<br />Üzerimize düşerlerse….<br /><br />-<br /><br />Olan- varolan- olduğu gibi olan- olması gereken kozalaklar, ağaçlar, dağlar sonradan fark ediyorum, aslında hayatın ta kendisini temsil ediyorlar….<br /><br />Ve şimdi hala, hem de belirsizliklerin kara şövalyesinin demir avcunda, gelecek bilinmez, şimdi ızdıraplı. Üzerime düştükleri zannı ile dağları tutmaya çalışıyorum, ve kozalakları, ve ağaçları.<br /><br />Gücüm tükeniyor.Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-37051568911694565072011-04-18T13:09:00.002+03:002011-04-18T13:22:55.546+03:00Hınzır Martı!<a href="http://4.bp.blogspot.com/-scQtyVRJoKg/TawO2g8PMZI/AAAAAAAAC7o/2JocfTElptA/s1600/seagull-740365.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 167px; height: 200px;" src="http://4.bp.blogspot.com/-scQtyVRJoKg/TawO2g8PMZI/AAAAAAAAC7o/2JocfTElptA/s200/seagull-740365.jpg" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5596864766632997266" /></a><br />Bahar geldi, tüm canlılar bir tuhaflaştı!<div><br />Her ne kadar varoluş başlangıcı denizleri bir türlü terk edememiş, o yüzden de bizlere nazaran görece primitif kalan balık ve türevlerini gözlemleyemesem de onların da doğadaki pıtraklanmadan nasiplerini alıyor olduklarını düşünüyorum. En azından hayal ediyorum.<br /><br />Denizlerden beriye, tuzlu suların (şimdilik) erişemediği yerlere baktığım da gördüğüm şey ise özetle telaş.<br /><br />Tüm kış kalp atışını sıfıra indirmiş bir yogi gibi can yitimi yaşamış diklemesine odun parçaları şimdi ne olduysa birden bire ağaç olmaya karar verdiler mesela. Bakıyorum da tümünün dalları bir ergen suratı misali kabarmış, uçlar patladı patlayacak. Erkenci erik ağaçlarını saymıyorum, onlar fast foodcuların mens. yaşını 9-10 yaşlara çektiği şimdinin vakitsiz gençkızları gibiler zaten.<br /><br />Karıncaların ise eli kulağında. </div><div>Birkaç haftaya kalmaz ev kadınları büfe çekmecelerinin kabartılı çıkıntılarını silmek, baharatlıkları boşaltıp boşaltıp yıkayıp kurulayıp tekrar doldurmak, aynalara sıçrayan diş macunu lekelerini temizlemek, yere fırlatılmış çorapları –tiksinmeden- toplayıp kirli sepetine atmak, zaten kaynatılacak olan mercimeği pişirim öncesinde 5 -10 su yıkamak gibi absürd işler listesine bir de faraş ve kürek eşliğinde karınca (kolonileri) boşaltımı yapmayı ekleyecekler. Sorunun bir kısmını ise onlar a çocukluklarından beri kakaonun hamura yedirilmesi gibi özenle yedirilen kültürel kodlara bağlayacaklar. Elbette karınca öldürmek hoş bir şey değildir! (yine de makro çekim bir karınca fotoğrafı fikirleri değiştirebilir! Sanırım hamam böceği bile karıncanın yanında iç güveysinden hallice bir fotojenikliğe sahiptir.)<br /><br />Kediler ise şu aralar nüfus yoğunluklarını karıncalarınki ile eşitleyebilecekleri gibi bir zanna kapılmış durumdalar. </div><div>Kapımızın önünde salya sümük, aksırık- tıksırık tüm kış sefilleri oynamış olmaları bile hayata olan inançlarını bir nebze olsun kırmış değil. İçlerinde barındırdıklarını sandığım, dünyaya getirecekleri bebeklerin kendilerinden daha iyi şartlarda yaşayacaklarına dair umutların son derece safça olduğunu düşünsem de bu duyguyu yine de bir anlık bir unutuşa borçlu olduklarını düşünüyorum.<br />Çünkü hafızasız olan sadece insanlar değildir, kediler de unutur.<br /><br /></div><div>Kış biter gibi olup kara bulutların çekilir giib yaptığı erken ilkbahar günlerinde ben tüm bu kedilerin az biraz ısınmış toprağa huşu içinde yayıldıklarını ve yüzlerini ibadetengiz bir anlam doygunluğu içinde güneşe döndüklerini gördüm. O günler öyle güzel günlerdi ki, kediler tümvaroluşa dair karamsar fikirleriyle beraber Jean Paul Sartre’ı da, Nietzche’yi de unuttular. Sandılar ki kediye bundan böyle her gün bayram!<br /><br />Ama olmadı.<br /><br />Havalar, içlerindeki canlarla iki yandan pörtlemiş karınlarını zor taşıyan kedilerin üzerine üzerine karardı ve hatta sağanak yağışlar boşalttı.<br />Birbirinin çevresinde kurumlanarak dönen güvercin ve kumruları ise hiç anlatmıyorum. Çünkü muhtemelen yükseklerde hava daha soğuk ve onların poposu donmuyorsa başka hangi hayvanın poposu donuyordur bilmiyorum.<br /><br />Yine de bahar üzerine bu kısa- anlamsız- ve öylesine yazımı karıncalar, kediler, ağaçlar, güvercinler ve kumrular bir tarafa bir hınzır martıya adıyorum;<br />Bugün deniz kenarında gördüğüm oyuncu bir martıya!<br /><br />Türdeşleri balık peşinde buzz gibi suya dalışlar yaparken kıyıda kümelenmiş ve kafayı üremekle bozmuş güvercinler güruhuna sırf muzurluk olsun diye musallat olan martıya.<br /><br /></div><div>Çünkü oyun oynamak güzeldir. Çünkü eğer hayat bir oyun değilse (ya da öyle algılanmıyorsa) pek bir kasvetli, pek bir ilelebet kış değil de nedir?<br /></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-54699891265222141472011-04-07T12:35:00.005+03:002011-04-07T13:57:17.334+03:00Boş yoğurt kapları, ön bellekler ve iki kaş arasındaki hüzün yarıkları üzerine!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/-djyZw-HGHD4/TZ2YiIJ36mI/AAAAAAAAC6U/on2L3GRXtp4/s1600/botoks-yuz.jpg"><img style="float: left; margin: 0pt 10px 10px 0pt; cursor: pointer; width: 200px; height: 140px;" src="http://3.bp.blogspot.com/-djyZw-HGHD4/TZ2YiIJ36mI/AAAAAAAAC6U/on2L3GRXtp4/s200/botoks-yuz.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5592794024335895138" border="0" /></a><br /><div>Bilgisayar terminolojisinde cache diye bir kavram vardır.</div><br /><div></div><br /><div>"Kısa kes!"ciler için açılmı "ön bellek", </div><br /><div></div><br /><div>"Uzun tut!" cular için açılımı: En son yaptığınız işlemleri değerlendirerek bir sonraki yapacağınız işlemi %90 tahmin edip bu bilgileri tutan ve ona göre davranan bir nevi ram'dir, </div><br /><div></div><br /><div>olabilir.</div><br /><div></div><br /><div>Özetle, örneğin internette girdiğiniz bir sayfanın resimleri cache'de depolanır (çünkü o, kıtlık yaşamış büyüklerimiz gibi bitmiş yoğurt plastiklerini bile atamayan bir zihniyettedir!). Düstur "bir gün lazım olabilir!" türü birşeydir...</div><br /><div></div><br /><div>Ve hakkaten de, saklanan neyse, bir gün gerçekten de ona ihtiyaç duyarsınız!</div><br /><div>Örneğin,</div><br /><div>kendinizi, evde yaşasalar aristokrasinin dört ayaklı şanlı birer temsilcisi olması kesin ama heyhat sokakta yaşadıkları için per perişan (fakat yine de mağrur elbet!) kediler için boş bir yogurt kabı ararken yakalayacağınız günler elbette çok uzak değildir.</div><br /><div></div><br /><div>Daha dün gece, yaşama amacı sadece ve sadece insanların dişinin kovuğuna gitmek olarak algılanmış bir tavuk, muhtemelen 8-10 taksitle alınmış markalı bir düdüklüde türünün görüp görebileceği son eziyete maruz kalmış ve kısa ömründen geriye size iri bir erkek elinin iki avcuna sığacak kadar fani ama yenilebilir bir beden ve bir de bayatlamaya yüz tutmuş (ve artık insanoğlunun kendine layık göremediği) ekmeklerle birleştirildiğinde sevaplar hanesine artı olarak kaydedilecek (umarım!) bollukta bir protein suyu bırakarak biraz eşelenme ve biraz (bi ihtimal) eşleşmeden ibaret hayatını terk ederek gitmiştir. Böylesi uzun bir denklemin sonu elbette boş bir yoğurt kasesine dayanır.</div><br /><div></div><br /><div>Ölüp bu dünyadaki yuvasını evlatlarının didik didik boşaltma eylemine terk eden dedenizin mutfak dolaplarında bulduklarınız gibi (ki bu boşaltmanın amacı tamamen ve tamamen bir hayattan daha ne alabilirim türü iğrenç bir istek değil sadece o hayatı sıfıra indirgemekten başka bir çarenin olmadığı çaresizliktir!) tüketilip özenle yıkanmış yoğurt kapları ararsınız naçar, dolaplarınızda.</div><br /><div></div><br /><div>Anlarsınız ki boş bir yoğurt kabı birden çok anlam içerecek kadar doludur aslında; hem yaşarken zor zamanlardan geçtikleri aşikar ölülerinize bir ağıt, hem de mekanı sokaklar olan dört ayaklı dostlarınıza birer umut kapısıdırlar...</div><br /><div></div><br /><div>Tekrar kullanılabilirlik fikri bu işin özüdür.</div><br /><div></div><br /><div>Bilgilerin ekranlardan tercihe bağlı şekillerde aktığı şu çağda kimileri ona cache der.</div><br /><div></div><br /><div>Sık tekrarlanan eylemler "cache"e başvularak zamani ve maddi karlara dönüştürülebilirler.</div><br /><div></div><br /><div>Bu sayfaya daha evvel de girdin, o halde bu sayfadaki resmi cache'den verelim sana, böylece hem daha çabuk çıksın karşına, hem de kotadan kar et türü bir şeydir işte bahsedilen....</div><br /><div></div><br /><div>Ve bu tür bir cimrilik insanı kaçınılmaz bir şekilde botoks gerektiren kaş aralarının sahiline vurdurur!</div><br /><div></div><br /><div>Hatırlarsınız! </div><br /><div>Özgürlüğünüz uğruna (hani her gün yoklama yapan arkadaş gruplarına inat) pek takılmadığınız fakültenizde kimi gizeme prim veren insanlar arasında adınız "çatık kaşlı kız"mış...</div><br /><div>Anlarsınız,</div><br /><div>aynada boy gösteren hüzünlü hayalinizin kökleri okul yıllarına dayanır.</div><br /><div>Sinirlenirsiniz, </div><br /><div>alnınınız tam ortasında bu otomatik eyleme karşı oluşturulmuş bir cache vardır!</div><br /><div></div><br /><div>Ve o demektedir ki sen nasılsa çatacaksın, ben önceden çatayım da zamandan ve mimikten tasarruf edelim.</div><br /><div></div><br /><div>İyi, edelim, edelim de, yüzünüzdeki ifade sizin özetinizdir diyenlere ne diyelim.</div><br /><div>Bütün bir ömrü çatık kaşlar cache'inde geçirmek ruhumum tekamül yolculuğuna bir arpa boyu yol ilerlemeyi bile çok görmüştür mü diyelim...</div><br /><div></div><br /><div>Ve sonra botoksu düşünelim.</div><br /><div></div><br /><div>Ve bilelim,</div><br /><div>ne ruhumuzu, ne de ruhlarınızı kandıramayacağımızı bilelim.</div><br /><div>Yine de bir kahvenin hatırı kadar olan ömür boyutunda gülmekten çok hüzünlenmeyi tercih ettiğimizi unutmayı deneyelim!</div><br /><div></div><br /><div></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-11453087876235618892010-12-20T08:54:00.002+02:002010-12-20T08:58:22.379+02:00Kabullenmek...<a href="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TQ7-gwd78jI/AAAAAAAACoI/qQnYoG9edTI/s1600/t.bmp"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 266px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5552655229314134578" border="0" alt="" src="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TQ7-gwd78jI/AAAAAAAACoI/qQnYoG9edTI/s400/t.bmp" /></a><br /><div>Karnımda geliştiği her anda aşk duygusuna benzer duygular besledim ben kızıma. Gün be gün nasıl geliştiğini takip ediyordum, ne gerek var bilmem ama diyordum ki bugün vücudunda lanugo tüyleri oluşmaya başladı, bilmem kaçıncı haftadayız.<br />Aslında bu gereklilik ile alakalı bir şey değildi. Aşk bir gereksinim arar mı ki? İnsan hesapsızca bir aşkın içinde bulur kendini. Ondan sonra sevilenin kulak kıvrımını ve tırnaklarının üzerindeki kalsiyum eksikliğini – ya da fazlalığını gösteren beyaz lekeleri bile hayranlıkla seyrederken bulursunuz kendinizi.<br /><br />Onunla bütünleşir kalbinizde oluşan berrak aşk aynasında kendinizi görmeye çalışırsınız bir nevi.<br /><br />Aşk işte budur, senden özge bir canda sana ait canı aramak ve belki de bulmak.<br /><br />Evlada olan aşk ise bu idealin çok daha makul bir halidir. Çünkü evlat yüzde 50 sensindir zaten. Ve yüzde 50 de sevdiğin.<br /><br />Zaten sevdiğin insan yarı yarıya seni yansıtan insan olduğuna göre, biraz tuhaf bir hesaba göre eşten gelen yüzde 50inin de yüzde 25i yine sensindir.<br /><br />Böylece yüzde 75 seni anlatana, seni yansılayan bir varlık verirler bir gün kucağına.<br /><br />Yüzüne bakarsın, önce bir yabancılarsın. Bu ben miyim diye sorarsın çünkü. Çünkü insanın kendisi ile karşılaşması kolay bir tecrübe değildir. Çocuğu doğduğunda sevinç gözyaşlarına boğulduğunu, ona yüzyıllardır annelik ediyormuş hissine kapıldığını anlatanlara inanasın gelmez; “Yalan söylüyorlar,” dersin. Kolay değildir sana yüzde 75 benzeyen, bir diğer deyişle senin bir diğer sen halini ömür boyu sil bastan tekrar büyüteceğini anlamak.<br /><br />Ödemden şişmiş gözler ve ne kadar da sana benzeyen aç bir kurt gibi hayata karşı açılmış ağzıyla biraz da çirkindir bile. Çirkinsindir yani.<br /><br />Bir kaç gün geçer. Onu doğurmamış olan tüm diğerleri onun çevresinde fır dönerler, sense karnındaki 8 kat dikişten ziyade ruhunda açık kalmış bir kapıdan esen buz gibi soğuk rüzgarın etkisinde üşümektesindir.<br /><br />Kitaplara dönersin. Çocuğun hangi ayında hangi gelişimi göstereceğini anlatan kitaplara... Sen teoriler çölüne kafanı gömmüşken, çocuğun altını değiştiren aile üyeleri sana içerlerler. Ve hatta dalga geçerler senle. Çünkü o evde içinde değişim rüzgârları esen tek kişi sensindir.<br />Bilmezler.<br />Herkes gittiğinde bir tek sen yeni senin tek mesulü olacaksın bilirsin. Henüz kendi hayatını yeni ortalamışken, yeni senin yeni başlayan hayatını da üstleneceksindir.<br />VE fakat bir farkla, o sen senin kendinden daha az üzülsün, daha çok başarılı olsun tutkusuyla.<br />Ah ne yaman bir istektir o!<br />Loğusa depresyonu dedikleri şey kış güneşi gibidir. Geçer gider. Öyle ya insan kendi devamını nasıl sevmez. Sever, hem de çok, hem de çok ama çok sever.<br />Yanaklar baldan tatlıdır, gözler dünyanın en güzeli artık. Ve kokusu senin sütün kokar ve sen onun için dünyasındır.<br />Kimi bilmişler derler ki bu simbiotik bir ilişki.<br />Yani sen ve o birbirinizin varlığı ile beslenen iki canlısınız. Birbirinizin varlığını anlamlandıransız.<br />Evet öyledir.<br />Adı ne haltsa önemsizdir.<br />Sen onun sayesinde anne, o senin sayende evlattır.<br /><br />Ve bu dünyanın en güzel simbiyozlarındandır….<br /><br />Sonra okul başlar.<br />Birileri seni arar.<br />Derler ki<br />Bu çocukta dikkat eksikliği olmasından şüpheleniyoruz.<br />Omuzlarının titrediğini hissedersin. Üstelik bu deprem telefonu kapadıktan sonra da geçmek bilmez.<br />Ve araştırırsın.<br />Ve okursun<br />Ve görürsün ki<br />Anlatılan aslında sensindir.<br />Kendi çocukluğuna acırsın.<br />Kendini kucağına almak istersin. Ben ne çok mücadele etmişim hayatla dersin.<br />Ve benim yüzde 75’im olan evladım belki yüzde 25 ile daha kolay geciririr hayatını diye düşünürsün.<br />Ve sonra<br />Kabullenirsin…..<br /><br /></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-13803682608254303082010-12-13T17:14:00.002+02:002010-12-13T17:24:32.162+02:00Rasgele bir kitap, ve hart hurt cümleler ile yazılmış bir post...<a href="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TQY6mTaRP2I/AAAAAAAACmY/EfbrW_jZ1Qc/s1600/StreetphotogrpahyDoisneau.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 361px; DISPLAY: block; HEIGHT: 400px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5550188020500610914" border="0" alt="" src="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TQY6mTaRP2I/AAAAAAAACmY/EfbrW_jZ1Qc/s400/StreetphotogrpahyDoisneau.jpg" /></a><br /><div>Bu sabah, körfezde nefis bir hava,</div><br /><div>Kımıldamadan oturup</div><br /><div>BUrada olmayanı düşündüm.</div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Bu bir haiku'dur.</div><br /><div></div><br /><div>Haiku nedir bilmeyenler zamanları varsa <a href="http://ekmekkokusu.blogspot.com/2006/02/sevgililer-gnne-kar-yad.html">şu yazımı </a>okuyabilirler..</div><br /><div></div><br /><div>Ki o benim en sevdiğim "sevgiliye mektup" tarzında bir hikayemdir...</div><br /><div></div><br /><div>Ve körfezli haiku gözümü kapatıp kütüphanemden rasgele bir kitap çekmem, ve o kitaptan rasgele bir sayfa bulmam ile karşıma gelmiştir.</div><br /><div></div><br /><div>Kitap iç bir zaman tam olarak okuyamadığım, hep orasından dalıp burasından çıktığım "Bir Aşk Söyleminden Parçalar" adlı Roland Barthes kitabıdır.</div><br /><div></div><br /><div>Kapagındaki fotoğraf gençlik yıllarımda beni büyüleyen bir fotoğraf sanatçısı Robert Doisneau'ya aittir.</div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-24021105271506325082010-11-02T18:11:00.003+02:002010-11-02T18:31:45.660+02:00Nerde başlar?Kokular adlı "tütsülenmiş" mini yazımdan sonra bir dost ses sordu:<br />"Tüyap'ı neden bu kadar kısa anlattın?"<br /><br />Orası "Anlat Anne" olduğu için olabilir mi acaba diye cevapladım.<br /><br />Sanki Anlat Anne kendimden bahsetmemin yasak olduğu bir yermiş gibi, sanki Anlat Anne'yi kurarken aklımdaki tek düşünce gelecekte bir gün kızım beni buradan daha iyi, daha derinden tanısın değilmiş gibi...<br /><br />çok seneler evvel ben Anlat Anne'yi kurdum<br /><br />çünkü günlük yaşam hay huyu içinde bizi biz yapan şeyler geri planda kaldığı için,<br /><br />çünkü "biz okyanusu"nun en derinlerinde yüzen balıklar fark edilme şansı bulamadan hayat geçip gittiği için<br /><br />çünkü dakikalara bölünerek pare pare satılan gün içinde sürekli bir koşturmaca içinde olduğumuz ve koşturururken kendimiz gibi olamadığımız için<br /><br />ve çünkü kim olduğumuzu ve şu fanmi dünyada neler yaşadığımızı zamanla kendimizin bile unuttuğu - unutması gereken bir beyin yapısına sahp olduğumuz için<br /><br />çünkü, çünkü, çünkü<br /><br />söz uçar yazı kalır sözüne inandığım için.....<br /><br />Öyleyse not düşmeli.<br /><br />İkinci kitabım için ikinci kez standın öte tarafında duruyorum Tüyap kitap fuarında.<br />Önümden migrenimi tetikleyecek hızda ve renkte insan grupları- tekilleri akıyor. Önüm arkam sağım solum çok değerli yazarlarla kaplı. Sıfat kısmını kendim belirleyemem ama yazarlık kısmını artık kendime yakıştırmanın vakti gelmiş gibi. Mütevazilik? Evet o asla hiçbir yere gitmedi. O hep benle ancak insanlar artık kızıyor bana. "Ne zaman ?" diyorlar, ne zaman kendini bir yazar sayacaksın?<br /><br />Oysa uzun zamandır kendime sordugum bir soru var benim.<br />"Yazarlık nerde başlar?"<br /><br />Herşey gibi o da göreceli.<br /><br />Belkide kendim için bu tanımlamayı kulanmak adına yayınevlerinden öte birilerinin, birşeylerin onayını beklemekteyim.<br /><br />İstanbul kalabalık,<br />Tüyap sanki İstanbul'dan da kalabalık.<br />Gece vakti eve dönüyoruz gözümüzün içine içine işleyen binbir ışık.<br />Kapıya anaahtarı sokuyorum.<br />Yanı başımda kapının açılmasını bekleyen minik bir beden.<br /><br />Soruyor bana<br />"Anne nasıl yazar olunur?"<br />"Çok okuyarak ve çok yazarak kızım!"<br /><br />Büyüyünce ben de senin gibi yazar olmak istiyorum cümlesi narin ses tellerini titreştirip havaya fırlıyor, sonra orada bir ömür boyu silinmeyecek şekilde kala kalıyor.<br /><br />Düşünüyorum, galiba ben artık bir yazar oldum ....Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-33670228931891152732010-11-02T16:29:00.002+02:002010-11-02T16:53:34.559+02:00kokular....Ellerim balık kokuyor.<br />Bir annenin ellerinin haftanın belirli günleri kokması gerektiği gibi.<br /><br />Ne imza günleri, ne kitap fuarları beni durduramaz. Ellerim balık kokmak zorunda. Ve dahi kereviz (ki corbaların içine çaktırılmadan eklenmiş) ve sonra saçlarım, saçlarım da sülfür kokmalı benim; en vitaminlisinden yeşil mi yeşil brokoli, "kirli" beyaz mı beyaz karnabahar kökenli.<br /><br />Ve haşlanmışından nefret edilen havuçlar küçültülüp sinsice girmeli bir yemeğin içine. Ve elbette bir zamanlar otlaklarda işe yarayan bir inek dili "dil değil kızım o, diyll, diyylll onun adı, baban yanlış söyledi" diye yedirilmeli.<br /><br />Ve defalarca yıkanan ellerim balık kokusunu def etmemeli, içselleştirmeli. Pamuk gibi bir yanağın kokusu burnuma sinmeli. Annelik dedigin şey kokulardan oluşmuş bir taç olup başıma konmalı....Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-52262808700089431282010-10-17T13:57:00.007+03:002010-10-17T17:34:12.287+03:00Proust ile Sabah Kahvesi...<a href="http://2.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLsGQDKQuOI/AAAAAAAACgE/EjnhKfjS-No/s1600/marcel-proust-madeleine.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 296px; DISPLAY: block; HEIGHT: 356px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5529019840323434722" border="0" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLsGQDKQuOI/AAAAAAAACgE/EjnhKfjS-No/s400/marcel-proust-madeleine.jpg" /></a><br /><br /><div>İyi bir okur olmak seçkin yazarlardan bihaber olmamak anlamına mı gelir? Evet belki de...<br /><br />Ancak haberdar olmak kavramı kendi içinde farklı derinliklere sahiptir. Düzeltiyorum.<br />Bu kavram biri derin biri yüzeysel olmak üzere iki dal olarak ayrılır. <a href="http://4.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLsGVwU_5HI/AAAAAAAACgM/Ufo1eehE4jg/s1600/proust-letter-handwriting.jpg"></a><br />Sadece "haberdar" olmak,<br />ve<br />"bilmek"..<br /><br />Bilmek eylemi, söz konusu olan bir yabancı dil değilse eğer, derin bir şeydir.<br /><br />Bir insan bir yabancı dili bilebilir, o dilde az çok cümle kurabilir ama yine de akıcı konuşamayabilir.<br /><br />İşte bu yüzden ben (ben demek yeni çağcıların empozelerinden sonra ne kadar da zor bir şey haline geldi. Ben "ego" kavramını çağrıştırdığı için telaffuzu zor bir kelimeye dönüştü nicedir.) Oysa "ben" olmasa dünya nedir? İnsan dünyayı ancak "ben"ini referans alarak anlamlandırabilir. Ben pergelin iğnesi gibidir. Onu dünyaya sapladığın nokta sensindir, ve pergelin kalem takılı ucu ne genişlikte bir daire çiziyorsa dünya(n) da odur.<br /><br />Ama bu durumda "ben" demek zorundayım. Çünkü bilmek eylemi "ben"de iki farklı anlama <a href="http://4.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLsGVwU_5HI/AAAAAAAACgM/Ufo1eehE4jg/s1600/proust-letter-handwriting.jpg"><img style="MARGIN: 0px 0px 10px 10px; WIDTH: 257px; FLOAT: right; HEIGHT: 209px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5529019938347410546" border="0" alt="" src="http://4.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLsGVwU_5HI/AAAAAAAACgM/Ufo1eehE4jg/s400/proust-letter-handwriting.jpg" /></a>sahiptir. (sizi ise bilemem).<br /><br />Söz konusu olan dil ise, benim için İtalyanca bildiğim bir dildir, ama İngilizce konuşabildiğim.<br /><br />Dilde "bilmek" az olandır.<br /><br />Fakat edebiyat hayatın kavramları alt üst eden bir başka yüzüdür.<br />İşte orada bilmek "çok olandır".<br />haberdar olmak ise "az olan".<br /><br />İşte şu lanet zamir "ben", nicedir edebiyat evreninde haberdar olduklarımın çokluğu ve gerçek anlamda bildiklerimin azlığı ile kendine nice azaplar çektirmektedir.<br /><br />Proust bu azapları tetikleyenlerden sadece biridir.<br /><br />Proust'u daha çok bilmek için bir kitap fuarı bir fırsat olarak değerlendirilir. Önce onu yayınlama cürreti gösteren yayınevini tespit edersin. Sonra Koca fuar alanında yayınevini bulursun. Sonra ne kadar da "haberdar" bir şekilde görevliye şöyle dersin " Ben, Kayıp Zamanın İzinde'yi almak istiyorum. "<br />Adam der ki "hangisi?"<br />Sen dersin "nasıl hangisi?"<br />Adam önüne bir dizi kitap çıkarır.<br />"İşte bunların tümü Kayıp Zamanın İzinde," der.<br />Sen şaşakalırsın.<br />Sorarsın.<br />Hangisi birincisi?<br />O da bilmez.<br />Çünkü o da sadece haberdardır. Senden biraz daha fazla haberdar, o kadar.<br /><br />Yayınevlerinde rasgele adamlar çalışmamalı dersin.<br />Ben rasgele bir okuyucu olabilirim. Benim buna hakkım var. Çünkü ben amatörüm. Ya onlar?<br /><br />Sonra tek tek kitapları eline alırsın. İçindeki tarihlere bakarsın. Acaba ilk hangisi yayınlanmıs?<br />Yanılgı...<br />Çünkü çeviri sırasında bir rasgelelelik olduğunu sezersin.<br />Ve içinin ısındığı bir başlıkta kitabı almaya karar verirsin.<br />Çünkü anlarsın ki anlatılan bir hayattır.<br />Başı, sonu,sırası, dizesi, sizesi, bizesi olmayan.<br /><br />İşte Proust böyle bir adamdır.<br />Sabah kahvelerine adanmış o kutsal anı, yaşayan - kanlı canlı bir komşu ile geçirmektense, çoktan yokluğa teslim olmuş bir adamın lakırdıklarına yeğlemeni sağlayan bi adam!<br /><br />Proust size evrim geçirtir. Proust edebi yolculuğunuza haberdar olmak düzeyinden bilmek düzeyine terfi etmek için elinize aldığınız bir yazardır.<br />Ancak siz onu okurken tüm edebi birikim kaygılarınızı bir kenara atarsınız.<br />Proust'u okumadığınız zaman bir arkadaşınızı özlediğinizi farkedersiniz bir süre sonra.<br />İşte bu an bilme arzusunun hiç de masum olmayan yüzüne sırtınızı döndüğünüz, içinizden geldiği gibi, istediğiniz için okuduğunuz, çıkarsız ve beklentisiz bir okuma şeklidir.<br />En temiz ve masum olan şekli okumanın.<br /><br />Ve Proust'un dediği gibi:<br />"Okuma süreci içinde her okuyucu aslında kendini okur. Yazarın ürettiği yapıt bir optik araç görevi görür yalnızca. Böylece okuyucu, o kitabı okumadan belki de asla farkına varamayacağı şeyler keşfeder kendi içinde. Okuyucunun, okuduğu kitap sayesinde kendi kendinin bilincine varması, kitabın gerçekliğinin bir kanıtıdır."<br /><br />Tıpkı sohbetlerinde aslında kim olduğunuzu anladığınız bir dost gibi.<br />İşte bu yüzden Proust okumak bir dost ile sohbet etmek gibidir.<br /><br /></div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-38269680947869296312010-10-12T16:19:00.001+03:002010-10-12T16:21:21.404+03:00Aşkın Payı....<a href="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLRgsswWtgI/AAAAAAAACf8/Eo0gewFZm3k/s1600/kerchief.jpg"><img style="display:block; margin:0px auto 10px; text-align:center;cursor:pointer; cursor:hand;width: 315px; height: 400px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TLRgsswWtgI/AAAAAAAACf8/Eo0gewFZm3k/s400/kerchief.jpg" border="0" alt=""id="BLOGGER_PHOTO_ID_5527148963734926850" /></a><br />Geçmişi yüceltmek kolaydır. <br />Çünkü ondan size hepi topu bir kaç kare, en çok da güzel olanlar kalmıştır çoğunluk.<br />Güzel malzeme laf yapan ağızların harcı ile birleşir ortaya iyi bir hikaye çıkar. Anlatırır, dinlettirir.<br />Şerbet gibidir, nabza göre. İçimliktir bir dikişte. Şarap gibidir, bekledikçe güzelleşen . Sevgili gibidir, tadına doyum olmaz, uzaklaştıkça. Ve aşk gibidir alevlenen, dokunamadıkça.<br />Geçmişi anlatanın günahı olmaz. Anlattığına tanık olanlar olmadıkça civarda, anlatıcının dürüstlüğünden sual olunmaz. <br />Ağdalandırmak hakkıdır, yeşertmek, çiçeklendirmek çorak topraklarını anlatılanın. VE demek <br />“ O gün mis gibi bir hava vardı. <br />Kelebekler coşkuyla çırpmaktaydı kanatlarını. <br />Leylak kokuları sönük kalırken terinin yanında ,<br /> ben uzanmaktaydım yanında. <br />Çimler altımızda yeşil bir halı. <br />Öpüşlerin vücüdumda sürgün veren bahar dalı.<br />Kanım yürüyordu damarlarıma. <br />Ve senin en ince kanallarına. <br />Yeni bir yaşam belirdi ikimizin arasından. <br />O da, ne senin, ne benim,<br />Sadece ama sadece aşkın payı!”<br />...Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-66849463017497016692010-10-06T14:30:00.001+03:002010-10-06T14:39:50.598+03:00Kendine ait bir Oda!<a href="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TKxeFfJTl1I/AAAAAAAACfM/8W4Ioa0q55Y/s1600/655GarretFMBennett.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 287px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5524894291229644626" border="0" alt="" src="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TKxeFfJTl1I/AAAAAAAACfM/8W4Ioa0q55Y/s400/655GarretFMBennett.jpg" /></a><br />Kemikleri toz olup rüzgarla çoktan savrulmuş Heraklietos’un kemikleri ile aynı kaderi paylaşmayan bir sözü vardır:<br />“Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz!”<br /><br />Sözel merkezli bir fakültede başınızdaki kavak yelleri dindirilmeye çalışılanlardan biriyseniz eğer, yaşınız 20’ye varmadan ömrünüzce sık sık duyacağınız bir kavramla karşılaşırsınız: “Diyalektik”...<br /><br />İşte içinden geçen “nehir” kelimesi ile ruhunuzu okşayan söz konusu cümle aslında boyundan büyük anlamlara parmak basar. Bu söz “diyalektik materyalizm” denen bir şeye göbekten bağlı tanımlardan biridir.<br /><br />Konumuz neyseki “Diyalektik nedir, ne degildir?” değildir.<br />Ama ille göze ışık tutulup bildiklerini açıkla deniliyorsa<br />Koskoca hayatın bi zahmet 3 kelimeye özetlenmesi gibi (Rest in Peace) bu kavram da 3 kelime ile özetlenebilir: Tez- Antitez -Sentez.<br /><br />Ve fakat “hayat yılgınları” bu üç kelimeyi bile çok görürler ölene ve mezar taşlarında sadece ve sadece R.I.P yazar bizden öte memleketlerde.<br /><br />Bu durumda Diyaletik nedir? Elbette T.A.S.<br /><br />Ve üniversite yılları başlar. İlk öğrendiğiniz kavram hayatın aslında bir TAS’tan ibaret olduğu olur. Yolun başında boştur elbette elinizdeki tas. Size düşen görev onu doldurmaktır. Ne var ki tas dediğin şey tupperware değil, kapağı yok. Hayat ta devinimden ibaret. Yolda yürürken bi bakarsınız elinizdeki bin bir güçlükle doldurulmuş tas sallanıp sallanıp içindekileri bi o yana (elbette dışarı) bir bu yana boca edip durmakta.<br /><br />Yani yürüyen sizsiniz, duran da tas. Eh bu durumda fizik kuralları araya girmekten hoşlanır (çünkü onların hamuru ile her şeyi bilen ve adınıza herşeye karar veren insanların hamuru aynı undan yapılmıştır). Ve ve der ki fizik kuralları “dökül ey su!” “dökül ey bilgi”, çünkü ben gördüm ki bildiklerin kira ödemede işine yaramıyor. Faturaları ödemek için gerekli bilgiler içerde kalsın, diğerleri dökülsün!”<br /><br />Emir kipi her zaman işe yarar.<br />Gemiyi önce en çok sevdiğiniz fareler terk eder. Onlar şirindir aslında, tüylü tüylü, nokta burunlu, nokta gözlü ve minik. Ama işte gemiyi kullanmayı bilmezler. En iyi bildikleri sizin stoklarınızı tüketmektir. Ki her ne kadar kitaplara verdiğim paraya acımasam da parasal stoklarıma göz diktikleri kesindir. VE kitaplar maddi dünyada benim en sevdiğim “farelerdir”.<br />Kimi fareler unutulmaz. Her nedense farklıdırlar diğerlerinden. Fakat bu da göreceli bir kavramdır. Size daha şirin ve daha ozel gözüken bir fare bir başka arkadaşınız için “öylesine”dir.<br /><br />"Durumumuz “Simyacı”nın hikayesine benzedi," dediğiniz arkadaşınız söz konusu kitabı okumuş olmasına rağmen konusunu hatırlayamaz. Siz de şaşırırsınız. Oysaki onun vereceği bir örnek de sizin için hatırlanamazlardan olabilir.<br />Hayat bu, herşey olabilir.<br />Fakat durumuna ve zamanına göre bu “her”şeyler olmayabilir de.<br />Çünkü kalıcılığı belirleyen en önemli faktör “doğru zaman”dır.<br />Kimbilir Heraklietos da buna bemzer bir şeyler düşündüğü bir gün kurmuştur meşhur cümlesini.<br />Çünkü nehir akar, çünkü sen değişirsin. Nehir de değişir, sen de! Ve böylece aynı kitabı iki kez okuyamazsın. Elinde sayfalarda vucut bulmuş cümleler değişmemişse bile, sen değişmişsindir.<br />Ve 20 yıl evvel başka türlü algıladıgın cümleler 20 yıl sonra başka başka anlamlar ifade eder sana.<br />Ve işte bu yüzden ben Kara Kitap’ı bugünün olgunluğuyla tekrar okumaya karar verdim.<br />Ve sonra 20’lerime gelmeden alıp ilk iki sayfasından sonra bi kenara koyduğum “Kendine ait bir Oda” kitabını tekrar okumayı istemekteyim.<br />Ancak ilk adım olarak yazmak için “kendime ait bir oda” seçtim.<br />Burası sadece benim ve dizginsiz düşüncelerimin.<br />Sizleri de fiziken değil ama düşüncede beklerim Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-45409869649627329732010-10-04T16:20:00.003+03:002010-10-04T17:15:11.019+03:00Yazmalısın!Karakterimin sevdiğim yanlarından biri, bana sevinç veren şeyleri paylaşma tutkumdur.<br /><br />Belki de bu yüzden aylar evvel başlayıp bugün tekrar el attığım öykümün kahramanına PAYLAŞAN soyadını verdim.<br /><br />Bu öyküde, "yazanlar yazdıklarında kendilerini anlatırlar" klişesinden bana uyan tek şey kahramanımın soyadı. Çünkü bu kez kalıcı olmak adına iyiliği değil kötülüğü seçen bir adamı anlatıyorum ve net bir şekilde diyebilirim ki "Ben o değilim!"<br /><br />Paylaşmak edimine geri dönelim o halde.<br /><br />Farklı hayat kulvarlarında sürdürdükleri hummalı koşturmacalarına rağmen tanıdığım tüm insanlar tek bir şeyde birleşiyorlar: kendini ifade etme tutkusu!<br /><br />Fakat yolları bu noktadan sonra ayrılıyor. Kimi resim çizerek, kimi dans ederek, kimi şarkı söyleyerek, kimi (inanılmaz ama) herkesi ve herşeyi eleştirerek, kimi (bolca) konuşarak kimi de yazarak ifade etmeye çalışıyor şahsını.<br /><br />İşte bu sonuncuların her zaman ama her zaman bendeki yerleri farklı.<br /><br />Yazabiliyor olduguna inananlara müdahalem yok, benim paylaşım tutkum endişeler ve yapabilir miyim acabalarla sarmalanmış kalem korkaklarına karşı.<br /><br />Yazmanın hangi aşamasında oldugum tartışılabilir. Ancak birilerini buna cesaretlendirmek için en tepede olmam gerekmediğini biliyorum. İlkokul öğrencilerinin birbirine ders çalıştırdığını siz hiç görmediniz mi ?<br /><br />Cesaret sıkıntısı çeken bir arkadaşıma dediğim gibi "Orhan Pamuk, çokça yazarak Orhan Pamuk oldu," ve Murat Gülsoy'un dediği gibi "Yaratıcılık ayrıcalıklı bir insan grubunun tekelinde değildir!"<br /><br />Ancak insan yarattıkça ayrıcalıklı olmayı garantileyebilir. Yazmak arındırır, yazmak insana ruhen kademe atlatır. Yazının toprakları yazmadıkça adım atamayacağınız kutsal topraklardır.<br /><br />Son olarak yine Murat Gülsoy'un kısa ama vurucu tabiri ile sanat büyük bir maceradır.<br /><br />Somut bir şekilde yanımda olmayan, bu yüzden sırtını sıvazlayıp, hadi sen de atıl bu maceraya diyemediğim tüm "aslında yazabilecek olanlara" hayatlarını eşsiz bir maceraya çevirmeleri dileklerimle bu kısa yazımı ithaf ediyorum....Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-71591831679580531792010-08-16T13:05:00.002+03:002010-08-16T13:12:54.059+03:00Maalesef bir çok genç yazar, ürün yerine ün peşinde. Oysa yazmak, hakkında yazılmaktan daha önemlidir. MarquezBinnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-62203511961517376652010-08-15T11:10:00.001+03:002010-08-15T11:12:37.523+03:00Yazar Olmak İsteyene Öneriler*Kısa cümleler kur . Açılış paragrafların kısa ve dilin enerjik olsun. Olumlu ol ve tüm fazlalık sözcükten kurtul. Özellikle ağdalı sıfatlardan (fevkalade, mükemmel, muhteşem, şahane vb.) kaçın. <br /><strong>Ernest Hemingway.</strong><br /><br />*BU başlık altında yaptığım alıntıları (genellikle) zikreden Selçuk Altun'dur.Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-73944556074765006602010-07-26T14:50:00.003+03:002010-07-26T15:31:42.822+03:00Kitap İçin...<a href="http://1.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TE2AE6JSE2I/AAAAAAAACSw/Xph7GiION8Y/s1600/327184_2.jpg"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 270px; DISPLAY: block; HEIGHT: 390px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5498191541905265506" border="0" alt="" src="http://1.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TE2AE6JSE2I/AAAAAAAACSw/Xph7GiION8Y/s400/327184_2.jpg" /></a><br /><div><br />Bana sorarsanız insan kitap fuarlarına ne(ler) alacağına dair bir fikri olmadan gitmemeli. Böylesi bir gidiş içerikten bağımsız allı-pullu, tasarım harikası ya da skandalı kitap kapaklarının sizi çekmesi ya da itmesi ile fırsatı heba etmek anlamına gelebilir.<br /><br />Nasıl ki güzel bir yüz güzel bir ruhun ya da estetik kurallarına uymayan hatlar da kötü bir kalbin garantisi değilse kitap kapakları da hiç ama hiç bir şeyin göstergesi değildir.<br /><br />Benim için fuar indirim demektir.<br /><br />"Secret"cıların takdir etmeyeceği bir kötümserlikle bir insanın kültür seviyesi ne kadar yüksekse para seviyesi de o kadar düşüktür gibilerde ters orantıya sahip bir fikrim var. Bu durumda beni yer yer çok kültürlü sayarak onurlandıran arkadaşlarıma üzülerek bldirmeliyim ki kültür seviyem ortalama. Bu sonuca ortalama sayılabilecek gelir düzeyime bakarak varıyorum. Ve elbet okudukça, daha çok okudukça ve bilmedğim ne kadar çok şey olduğunu gördükçe de...<br /><br />Nerde kalmıştık?<br /><br />Benim için fuar indirim demektir...<br /><br />Ve ben orta gelirli bir insan olduğuma göre fuarlar öyle elini kolunu sallayarak gidilecek yerler olmadığı gibi, kitaplar da janjanlı kapak tasarımlarına ya da mükemmel pazarlama politikalarına göre seçilecek şeyler değildir.<br /><br />Öyle ya o fuardan içeri adım attığım anda cebimdeki parayı suda kan kokusu almış köpekbalıkları gibi sezip avlamaya çalışacak olan değersiz (ne yazık ki kitabın da değersizi var) onlarca kitap beklemektedir beni.<br /><br />İşte bu yüzden elimde bir liste ile giderim ben fuarlara. BU liste aylar boyunca kurcalanmış internet kitapçıları menşeeilidir genellikle. Zaman zamansa okuduğum kitaplarda yazarların bahsettiği kitapları not ederim.<br /><br />Bu yıl "Nitelikli okurluğun da yazarlık gibi nitelik işi olduğuna inanırım," diyen Selçuk Altun'un önerilerini de dikkate alacağa benzerim.<br />Kendisi bir çok başka vasfının yanısıra Cumhuriyet Kitap Eki'nde yazarlık yapmaktadır. Bu ekte çıkan yazılarından derleme niteliğindeki "Kitap İçin" adlı kitabı bu sene fuara giderken hedeflediğim kitaplardan biriydi.<br /><br />Kitabının tümünü satır satır sevdim mi? Hayır. Ama aralarda önemseyeceğim öneriler ve alıntılar buldum. Bir de romanlarını okuma isteğine sahip oldum.<br /><br />Ve sizinle kitaptan aldığım notları, alıntıları bu hafta boyunca ara ara paylaşmaya karar verdim.<br /><br />Öncelikle kitap - yazar önerilerinden bir kaçı:<br />• İmre Kertesz<br />• Antonio Tabucchi<br />• Kazuo İshiguro'dan Never let me go (YKY cevirtiyormus)<br />• Isaac B. Singer<br />• Oğuz Demiralp<br />• Gonca Özmen<br />• Thomas Bernhard<br />• Ayfer Tunç Ömür diyorlar buna<br />• Sputnik Sweetheart -Murakami<br />• Sınırın Güneyinde güneşin Batısında- Murakami<br />• Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor<br />• İhsan Oktay Anar -Suskunlar<br /><br />Elbette daha nicesi var ama ben bugün için bir kaç isim seçtim. Yarın devam...</div>Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-83205404347695255442010-07-23T14:07:00.004+03:002010-07-23T14:12:04.800+03:00madene geri dönüş- işte ben buyum!<a href="http://2.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TEl37fuR7QI/AAAAAAAACSo/0LW3lY1btx0/s1600/bul0057.jpg"><img style="MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 133px; FLOAT: left; HEIGHT: 170px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5497056684194000130" border="0" alt="" src="http://2.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TEl37fuR7QI/AAAAAAAACSo/0LW3lY1btx0/s400/bul0057.jpg" /></a><br />İnsanlar sadece yaşamakla yetinemezler. Kendini ifade etmek isterler bir de.<br />Sonsuzluğun ortasında, dünya denen bir minik noktanın üzerinde, ellerinde kendilerini temsil eden bir bayrak (sopasından sıkı sıkı tutulmuş ve inatla yere çakılmış bir şekilde)<br /><br />-işte ben buyum!<br />derler, der gibidirler hep.<br /><br />Gece olunca yatıp sabah olunca kalkan, karnı acıkınca yiyip susadıkça içen, kovuğuna düzenli olarak palamut taneleri götürüp barındığı ortamı otlar- samanlarla yuva haline getiren, yavrularına kol kanat geren bir sincaptan ne farkım var diye düşündüğümde cevaplar suraya diziliyor.<br /><br />Ama içlerinden bir tanesi sisler içinde kalan diğerlerine göre çok daha net: Üretmek!<br />Beni dünyaya anlatan bayrağı yere saplayıp , üretmek<br />ve<br />şöyle demek:<br />-işte ben buyum!<br /><br />Ve ben var olduğum için dünyaya şunlar şunlar ekleniyor.<br />Ardımda şunları şunları bırakabilirim.<br />Ben öylesine gelip öylesine gitmiş olmayacağım. Ne kadar minik de olsa hayat denizine attığım taş, yine de daireler yaratacağım, etkisi en yakınımdakilere daha çok, uzaktakilere daha az, ve en uzaktakilere belli belirsiz ulaşan.<br /><br /><strong>Not:</strong>Çok uzun zamandır yazmıyorum. Çünkü çok farklı şeylerde kayboldum nicedir. Ve yazabilirliğin de benimle beraber kaybolup gittiğini sandım. Oysaki insanın eğilimleri dünyanın gönlündeki madenler gibiymiş. Sen onlara dokunsan da dokunmasan da onlar hep aynı yerde seni beklemekteymiş.Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-40813784483902111732010-07-23T13:27:00.002+03:002010-07-23T13:30:33.549+03:00tekilken çoğul....<a href="http://4.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TElvIDS8c9I/AAAAAAAACSg/kdagMCYbIAE/s1600/untitled.bmp"><img style="TEXT-ALIGN: center; MARGIN: 0px auto 10px; WIDTH: 400px; DISPLAY: block; HEIGHT: 313px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5497047004296803282" border="0" alt="" src="http://4.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TElvIDS8c9I/AAAAAAAACSg/kdagMCYbIAE/s400/untitled.bmp" /></a><br />Bazıları, yer yüzünde yürürken yerin üstünde gidiyormuş gibi hissetmeyi severler. Çünkü yerin çekim gücü tahmin edilenden de yüksektir; ama bedenlere değil, sadece ruhlara.<br />Bir beden içinde bir ruh taşımak ne kadar ağır bir yüktür bilir misin?<br /><br />Belki de bu yüzden kedilerin, köpeklerin bir ruhunun olmadığına, ruhun eninde sonunda gideceği (biri lanetli diğeri kutsanmış) bir mekan varsa, bu mekanın hayvanlardan öte hayvanlardan bağımsız olduğuna inanırım. Yok değilse nasıl yemek yerken sadece yemek yiyor, yatıyorken yatıyor, bakıyorken bakıyor olurdu kediler köpekler?<br /><br />Ben hiç böyle olamadım. Ben hiç ama hiç yaşadığım neyse onu yaşayamadım. Çünkü ben bedenimden gayrı bir başka bir şeye daha sahiptim; bir ruha!<br /><br />İçine girdiği beden ne halde olursa olsun ruh ondan bağımsız, ruh kendi iradesine göre bir orada bir burada. Ben hiçbir zaman tekil olamadım. Ben hep iki kişiydim, biri burada diğeri bilmem, kimbilir nerede?Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-25234113.post-35388694432267080342010-05-29T15:43:00.002+03:002010-05-29T15:52:57.328+03:00Satır aralarında mısır taneleri<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TAEOIfy-RII/AAAAAAAACIE/utJd0diDPAI/s1600/Girl-Reading-books-to-read-64022_1528_1920.jpg"><img style="display: block; margin: 0px auto 10px; text-align: center; cursor: pointer; width: 254px; height: 320px;" src="http://3.bp.blogspot.com/_7ItJt8DW2Zg/TAEOIfy-RII/AAAAAAAACIE/utJd0diDPAI/s320/Girl-Reading-books-to-read-64022_1528_1920.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5476674160996271234" border="0" /></a><br />Kitap okurken yakınlarında bir yerde mutlaka bir kalem olmalı insanın. Altını çizerek okumak bir taşla üç kuş vurmak demektir çünkü.<br /><br />Birinci kuş okurken vurulur, ikinci kuş hafızanın kıvrımlı sokaklarında kaybolup giden sözler aranırken, üçüncü kuş ise kitap bir başkasına ödünç verildiğinde vurulacak olan kuştur. Dosttan dosta uçurulan kuş (çünkü kitap öyle herkese ödünç verilmez- verilirse geri dönmez- dönmeyen her kitap hafıza ağacınızdan dökülen yapraklardır, savrulmaya ve yokolmaya mahkum olan) ayağında sizden, hayata bakış açınızı özetleyen cümleler not edilmiş bir mesaj taşımaktadır.<br /><br />Dert kendinizi başkasına anlatmak değildir de üzerinde daha sonra zevkle konuşulacak ortak konular bulmaktır. Altı çizilerek okunmuş bir kitap sanki damarlarına tekrar özsuyu dolmuş ve canlanmış bir ağaçtır benim için. Üstelik bu yaşam suyu bu kez yazara değil, bir başkasına aittir. Elinize geçen kullanılmış kitap bir tanıdıktan gelme ise daha bir değerlidir. Sahaftan edinme ise gizemlidir. Kimdir ki bu derkenar notların sahibi, ya da ihtimal yatarak okunduğu için söz konusu kitap, düz deği de eğri büğrü çizilmiş çizgilerin çizeni?<br /><br />İsterim ki bana böyle kitaplar gelsin.<br /><br />Gelmiyorsa, benim kitaplarım benimle beraber böyle olsun. Bana göre bu, şişenin içine mesaj koyup onu okyanusa salmaktır. Çünkü bir gün o şişeyi ya artık bir yetişkin olmuş kızınız bulacaktır, ya da şimdilik adını bile bilmediğiniz torununuz … Siz hala varken ya da artık yoklar mertebesine eriştiğinizde…<br /><br />Neticede insan ne kadar “Dert kendinizi başkasına anlatmak değildir!” dese de kendini başkalarına anlatma derdinde. Kimileri buna kendini ifade etmek diyor. İfade ettikçe sanki daha bir kalıcı olunuyor sanki dünyaya kazık çakılıyor. Çakılıyor mu çakılıyor : )<br /><br />Ve- fakat varoluşa direnmeye (ne severim şimdi gelecek demode kelimeyi) “beyhude” bir çabayla çalışmaktan öte çok daha güncel çok daha “pragmatik” nedenleri de vardır satırların altını çizmenin. Çünkü insan hafızasına güvenmez, ve çünkü insan sadece mısır taneleri yiyebilmek için koca bir çanak mısırlı salatayı herseferinde yemek istemeyebilir.<br /><br />Okuduğum kitaplardan mısır taneleri seçerim, kitabı bir daha elime aldığımda salatalıklar, otlar ve domateslerle boşuna boğuşmamak adına, sadece mısırların tadını almak adına.<br />Çünkü hayat kısadır ve okunacak milyonlarca kitap vardır. Bir kitaba tekrar tekrar "geniş zamanlar" ayırmak lüks varsayı(labili)r…Binnur A. Ö.http://www.blogger.com/profile/15556220236059179679noreply@blogger.com0