13.11.07

bir dönem daha bitti...


NE kadar çalışsan da ömrün boyu kazanamayacağına emin olduğun paralara talip olduğun oyunlar vardır. Bu oyunlar senden “rakam”lar ister. Sen de verirsin.
Yaz dersin elindeki kaleme,

doğum günlerimizi, ama özellikle evladınkini….

12 Kasım geldi geçti.

Bu kez “rağbetsiz”di….

Bunun nedenini eş dost akraba tanıdığım herkesin “hala ve hala” doğum günlerini 49 rakamdan biri olarak işaretleme ihtiyacı içinde olmamıza verdim.

Şunun şurasında üç beş hafta önceki bayramda zaten hep bir arada değil miydik? Ve dahi senede 10 kez şehirlerarası seyahati kaldıracak ne yaşa ne de cebe sahiptik.

Bir gün önceden alınmış bir pasta çevresinde yorgun ayaklarını sürüyen ve üst solunum yolları enfeksiyonundan muzdarip “üst solunum yollarını” çekiştiren 3 beş insandık işte…
Ne balonlara, ne de hediyeler boğuldu evlat… Ancak haddinden fazla genç olmanın hediyesi vardı gözünün ferinde : Beklentisizlik.

Tembelliğimizden mi, yoksa aşırı çalışkanlığımızdan mı demeli (e binbir işin içinde zaman bulamadık besbelli) niteliklerine uygun hediyesi internetten henüz sipariş verilmemişti.

Ama evlat bunu sorun etmedi.

Annesini doğuran kadının sıklıklıkla dediği gibi “gelene hay hay, gidene vay vay” görüntüsü çizdi…

O şendi…



Gece bitti.

Kilo alırız kaygısıyla “keki mideye-kreması çöpe” ayrılmış pasta kalıntıları bekleşmekteydi tabaklarda.

Çocuk ile baba bir kenara çekildi. Biri yeni aldığı kitabı diğeri de tekrar keşfedilmiş eski bir oyuncağı kurcalamakla meşguldüler.

Çekirdek ailenin doğurganı tabakları topladı. Bu onun bu hayatta ona verilmiş zamanından çok ama çok zaman aldı (gibi geldi ona)… İstedi ki erkek olsun.
Tabak çanaklarla uğraşmak yerine tam şu anda o da kitabını okusun….

Alıyla puluyla, teliyle duvağıyla, atıyla tahtıyla niye eller üzerinde taşırlar o ilk günde belli, dedi kendine- her ev işini angarya gördüğü anda olduğu gibi. Bu bir nevi tebrikti… Ömrün boyunca kaç tabak kaç çanak yıkayacağını, kaç kere elini köpüklü sulara daldıracağını ve kaç kere buruşturup buruşturup kıyafetleri (yıkayarak) kaç kere düzleyeceğini bilmediğin, bilsen de bunu kabul ettiğin için seni eller üzerinde taşıyoruz bugün….

Sonra uyku sahneye çıktı. Kültür ürünlerini tüketme ihtiyacından daha baskındı….

Böylece gün yerini başka bir güne bırakmak için ihtiyacı olan karanlığa kavuştu.


Gece bir çeşit tünel görevi gördü, ertesi gün oldu...


Yeni gelen gün doğurganın mail kutusuna yeni bir mektup bırakmıştı.. Evladın doğum tarihi kaydedilerek girilmiş bir anne-bebek sayfasındandı bu mektup. Bu yüzden bilmekteydiler doğum günü kutlaması yapmaları gerektiğini.


VE bildirmekteydiler doğurgana evladın yaşgününün neden ilk defa bu kadar sessiz ve sönük geçtiğini:


Çocuk gelişiminin aşamalarını doğurgandan daha çok bilen uzmanların hazırladığı kutlama mektubunun ilk cümlesi şöyleydi: Artık bebeklik bitti!








4 comments:

Gizem said...

Son cumle ilginc yazida kacirmis olabilecegimi dusunerek bir daha okudum ama bulamadim.
Kac olur bu yascagiz???

Binnur A. Ö. said...

Gizemcim nehir 4'e girdi. yan maşallah dolu dolu 3.
demek dunyanın o tarafında (baby centers'a uyeyim de) bebeklik bitimi 3 ile sınırlandırılmıs.

Anonymous said...

ah,ah!bam telim titredi gene, iyi ki geldin.
sevgiler
kulpsuz

Anonymous said...

Yeni yaşı kutlu olsun miniğin:)