2.4.06

........ Kendini sorgulayan bir anne oldum son zamanlarda. Acaba şu veya bu blog sayesinde tanıdığım şu veya bu anne kadar özenli bir anne miyim? Ona yeterince vakit ayırıyor muyum?
Zekası daha çok gelişsin diye ona yeterince uyaran sağlıyor muyum?

Şu son “havalı” cümleden anlıyoruz ki, en azından onun için okuyorum, diğer blogcu anneler kadar “ona okuyor” olmasamda.

Bu konuda gerçekten kendimi suçlu hissetmeli miyim? Nehir daha çok küçük, ona sadece resimleri gösterip top, tavşan, kedi kuş diye sayıyorum işte o kadar. Oturup çirkin çizilmiş bir vak vak’ın yıkanma maceralarını okusam ne olacak (iyi olacak biliyorum- susun şimdi ben konuşuyorum). Zaten akıllı olduğuna ne kadar kanaat getirsem de benim minik kızım kitapta gösterdiğim tavşana da, köpeğe de , kediye de, kuşa da hep aynı şekilde sesleniyor

--aaaaa, hu hu
Ya da
--aaa, iyaoooooooww.

Pekala, var sayalım şimdilik aradaki fark önemli değil. E o halde “vak vak yıkanmak istemiyordu annesi ona dedi ki yıkanmazsan” falan filanın ne önemi var….(Susun demiştim arkadaşlar, onun için diye başlayan cümlelerden korkmalısınız- ya da “o” diye nitelendirilen korkmalı ama işte bir tanesi geliyor, “O’nun için ben evde oturuyorum artık. Biraz tembellik benim de hakkım ama değil mi?”)

Tembellik dediğime bakmayın. Aslında her zamankinden daha çok şey yaptığımı fark ettim. Sosyal yaşamdan kopuşumu kendime unutturmak ister gibi bir o hobiye, bir bu hobiye saldırıyorum, sardırıyorum, döndürüyorum, dolandırıyorum, pek çoğunu yarım bırakıyorum…Ama tablo o kadar da kara değil: yine de 34’ünde anne olmuş bir kadın için -bu saate kadar tekil yaşamak ve özgürlüğün “zincirlerine” bu kadar dolanmış olmak ne demek bilir misiniz?---yine de iyi bir anneyim galiba.

Hülya Avşar’ a sanırım , “çalışıyorsunuz kızınıza zaman ayırmak hakkında üzüntünüz var mı” gibilerinde bir soru sormuşlar, o da demiş ki: “Ben ona kaliteli zaman ayırıyorum.” Nokta.

Hmmm, durum vahim. Ben Nehir’e kaliteli zaman ayırıyor muyum acaba? Evet hep onunlayım. Eşimin içime ektiği
--Bir gün gelirsin eve, yerinde yeller eser Tanrı korusun,
korku tohumundan sonra nasıl bir bakıcı ile yalnız bırakırdım ben onu zaten.

Onu arada üzüyorsa biri, bu benim , bir başkası değil işte (oh be daha ne olsun)

Üstelik gün içinde ona yedirmem gerektiğini düşündüğüm muzmuş, köfteymiş hepsi onun midesin gidiyor, kafamda soru işareti yok bir başkası mı lüpletti diye :

VE ayrıca o kadar da kötü değilim ben galiba… Onunla dergileri, (kızımın) uğruna mükemmel kalmalılar saplantımdan vaz geçtiğim kitaplarımı karıştırıyoruz , aaaa keddddiii, aaaa göz, aaaaa bebbbek (bu sonuncusunda bir heceleme hatası yapıyorum galiba, çocuk artık hem babasına, hem de ayna da gördüğü kendi aksine babbbaaa diyor) diye ötüşüp duruyoruz işte. Bu arada eskiden bir parça olan birkaç ansiklopedik kitap şimdi bin bir parça.. Uzun süre “el emeği göz nuru” bir biçimde her parçayı tekrar topladım bir düzene soktum kızın önüne koydum. O yine rüzgar üfürmüş gibi onları odanın dört bir yanına dağıttı. O dağıtmaktan bıkmadı ben toplamaktan bıktım, şimdi elimizde kalanlarla yetiniyoruz.

Bir de müzik konusu var. Bu konuda zevki “ince” olsun diye ona sürekli klasik müzik dinlettiriyorum. Ama o hadi hüptür hadi hüptür diye rap mi hip hop mu türünü öğrenmek bile istemeyeceğim bir jingle’a sahip reklamda deli bir ifade ile zevkten dört köşe oluyor….Ben ise şah mat…

TV seyrettirmeyecektim ben de bir çok anne gibi. Sonra bir gün bir yerde okudum Teletubbiler annelerin en yakın dostudır diye, hayatım değişti. Evet onları ben de çok seviyorum…Sabahlarımıza dinginlik getiriyorlar.

İngilizce bilmeyenin iş dünyasında şimdiden adamdan sayılmamaya başlandığı ülkemizde onun iş arayacağı vakitlerde neler olur kim bilir diye (okkalı bir maaş için 2-3 belki de 4 dil gerekecek sanırım) ona sürekli BBCprime seyrettirmeye çalışıyorum. Yaradı mı derseniz, evet… Çünkü ben kızıma güle güle, onun deyimi ile ğüeeeee ğüüüeee demeyi öğrettim sadece ama o artık konuya komşuya tam da teletubby kıvamında bye byeeeee yapıyor (ben öğretmedim özdilimin dostları)…


Sevgili Aslı bana yaz yaz da yaz yaz der hep, bunun için ona minnettarım. Belki de onun sayesinde Nehir’in seyir defteri’ni kızımın dilinden tutmakla kaybedeceğim detayları kayıda geçirmiş olacağım ve en önemlisi iç döküp rahatlayacağım.

Yok öyle hep “sevimli maymun özlü cümleleri”kullanarak günü ayı yılı hayatı özetlemek….

Ben zaten evel ezel yazar olmak istiyordum (arkadaşşşş), ve hatta bir zamanlar biraz oldum da galiba (o da başka bir günün hikayesi)
Hazır Asliberry beni sobelemişken, evlatlar için ne yapıyoruz boş zamanlarımızda türü bir sobeydi) ben başlayayım konuşmaya..belki bir gün de ne olur suuuuussss der Aslı…

Aslıcım teşekkür ederim.
Not:sobenin devamı var, bu sobe her yazımda devam ediyo olacak az çook. Posted by Picasa

4 comments:

asliberry said...

buraya yazacaklarını heyecanla bekliyorum.svg.

asliberry said...

Bu arada ben diğer annelerle kendimi karşılaştırınca, hep yetersiz görüyor ve bunalıma giriyorum. Sonra düşünüyorum, ne yapayım ben de bu kadarım. Çok kasmamak en iyisi. tek dileğim iyi bir insan yetiştirebilmek, yoksa şöyle başarılı olsun, şöyle zeki olsun gibi bir takıntım yok. Birlikteyken mümkün olduğu kadar eğlenceli şeyler yapmaya çalışıyorum. Mutlu ve huzurlu bir çocuk olması için.

asliberry said...
This comment has been removed by a blog administrator.
Binnur A. Ö. said...

Zaten sanırım hic kimse süper anne olamaz.