4.10.10

Yazmalısın!

Karakterimin sevdiğim yanlarından biri, bana sevinç veren şeyleri paylaşma tutkumdur.

Belki de bu yüzden aylar evvel başlayıp bugün tekrar el attığım öykümün kahramanına PAYLAŞAN soyadını verdim.

Bu öyküde, "yazanlar yazdıklarında kendilerini anlatırlar" klişesinden bana uyan tek şey kahramanımın soyadı. Çünkü bu kez kalıcı olmak adına iyiliği değil kötülüğü seçen bir adamı anlatıyorum ve net bir şekilde diyebilirim ki "Ben o değilim!"

Paylaşmak edimine geri dönelim o halde.

Farklı hayat kulvarlarında sürdürdükleri hummalı koşturmacalarına rağmen tanıdığım tüm insanlar tek bir şeyde birleşiyorlar: kendini ifade etme tutkusu!

Fakat yolları bu noktadan sonra ayrılıyor. Kimi resim çizerek, kimi dans ederek, kimi şarkı söyleyerek, kimi (inanılmaz ama) herkesi ve herşeyi eleştirerek, kimi (bolca) konuşarak kimi de yazarak ifade etmeye çalışıyor şahsını.

İşte bu sonuncuların her zaman ama her zaman bendeki yerleri farklı.

Yazabiliyor olduguna inananlara müdahalem yok, benim paylaşım tutkum endişeler ve yapabilir miyim acabalarla sarmalanmış kalem korkaklarına karşı.

Yazmanın hangi aşamasında oldugum tartışılabilir. Ancak birilerini buna cesaretlendirmek için en tepede olmam gerekmediğini biliyorum. İlkokul öğrencilerinin birbirine ders çalıştırdığını siz hiç görmediniz mi ?

Cesaret sıkıntısı çeken bir arkadaşıma dediğim gibi "Orhan Pamuk, çokça yazarak Orhan Pamuk oldu," ve Murat Gülsoy'un dediği gibi "Yaratıcılık ayrıcalıklı bir insan grubunun tekelinde değildir!"

Ancak insan yarattıkça ayrıcalıklı olmayı garantileyebilir. Yazmak arındırır, yazmak insana ruhen kademe atlatır. Yazının toprakları yazmadıkça adım atamayacağınız kutsal topraklardır.

Son olarak yine Murat Gülsoy'un kısa ama vurucu tabiri ile sanat büyük bir maceradır.

Somut bir şekilde yanımda olmayan, bu yüzden sırtını sıvazlayıp, hadi sen de atıl bu maceraya diyemediğim tüm "aslında yazabilecek olanlara" hayatlarını eşsiz bir maceraya çevirmeleri dileklerimle bu kısa yazımı ithaf ediyorum....

No comments: