
Karışık duygular içinde olmak istiyorsanız, anne olun!
Bu durum size kendinizi farklı günlerde farklı savlar öne sürerken bulma tecrübesini yaşatacaktır.
Bu savlardan biri şudur: Evlattan öte bir şey yok… Doğurmadan önce bir çocuğu bu kadar sevebileceğime inanmazdım…
Diğeri ise şudur: Aman- aman, sakın ola evlenmek için, hele ki çocuk yapmak için acele etmeyin!
İkinci savdan dinleyicinin eşinizi sevmediğinize dair bir bulgu çıkarmasına engel olma istemiyle elbette ki ek açıklamalara ihtiyaç göstereceksiniz…. Ki bunlar “o” nun aslında son derece iyi bir insan olduğu, çok severek evlendiğiniz ve hala da çok sevmekte olduğunuz türü özelinize ait minik itiraflardır.
Keza çocuğunuz da öyle; pek bir sevilesi, pek bir öpülesidir.
Uğruna (muhtemelen) kariyerinize bir müddet ara verip kendinizi unutacak kadar kıymetlidir.
E peki bu durumda adama sormazlar mı? "Kardeşim ne diye evlenmeyim, Ne diye doğurmayım," diye.
Sormuyorlar merak etmeyin. Çünkü gerek kalmıyor. Siz otomatik bir şekilde “tukaka” sendromunu netliğe kavusturyorsunuz.
"Bitmeyen ev işleri,"diyorsunuz mesela,
ve çocuktan sonra biten özgürlüklerinizden dem vuruyorsunuz.
Burada biraz rötuş gerekli aslen.
"Özgürlükleriniz" değil "özgürlüğünüz " söz konusu olan.
Zira eşiniz
"e ne var hayatım, sen de istersen arkadaşlarınla bir yerlere gidersin,"
diyerek balığa yollanırken siz eliniz belinizde kalmış onun arkasından bakmaktasınız. Bir başka gün iş arkadaşlarıyla halı sahada futbol, başka bir gün ise işyerinden sevilen bir müdürle tenis oynayacakları zaman da oyunbozan olmak istemezsiniz herhalde.
Siz en iyisi havaya kalkıp tehditkar bir ifade ile sallanmaya hazır hale gelmek için can atan işaret parmağınıza ince bir ayar çekin.
Baktınız o parmak söz dinlemiyor, yavaştan havaya kalkıyor, onu veya kendinizi durdurmanın en güzel yolu kiminizde pembe- kiminizde mavi ama illaki plastik ve bir doğum evi menşeli bilekliği söz konusu işaret parmağının uzantısı olan bileğe takmak. Belki henüz yavrulamamış olanlar vardır aranızda, açıklayayım.
Doğumda bu bilekliğin bir eşi evladınıza, bir diğeri de sizin bileğinize takılır.
Kim kimin çocuğu iyice netleştikten sonra çıkarılsa da bileklerden plastik, kalpte kalır izi onun bilekte değil.
İşte bu yüzden gidemezsiniz “zevk için” etkinliklerine.
Gidemezsiniz iş ile ilgili bir ek göreve bile içiniz rahat, ve evladın yedek kıyafetleri ve dahi yemekleri, ve bizzat içirilecek ilaçları sıralı ve listeli hazır bırakılmamış halde eşe.
Hayret edersiniz kalbinizi sarmalayan plastiğe ve sinir olursunuz bu bileklikten 2 değil de 3 adet bulundurmayan, tedbirsizlikten babanın kolunu boş bırakan hastane personeline.
İşte böyle yazarsınız bir gece vakti sonra.Ardından açıklamalar yapma gereği duyarsınız sevdiceğinizi savunma arzusuyla...
İyi bir babadır elbet o. Doğum ardı depresyonu ile ilk bir hafta çocuğunuzun yüzüne bakmazken kim doyurup bakmıştı evladınıza, unutmamalı.
Mesele onun babalığında değildir aslında ama erkek olmak varmış(tır) bu dünyada… Henüz ütopyalar gerçekleşmemişken, hastaneler babaların koluna da bir plastik bilezik takmıyor iken ama….