18.4.11

Hınzır Martı!


Bahar geldi, tüm canlılar bir tuhaflaştı!

Her ne kadar varoluş başlangıcı denizleri bir türlü terk edememiş, o yüzden de bizlere nazaran görece primitif kalan balık ve türevlerini gözlemleyemesem de onların da doğadaki pıtraklanmadan nasiplerini alıyor olduklarını düşünüyorum. En azından hayal ediyorum.

Denizlerden beriye, tuzlu suların (şimdilik) erişemediği yerlere baktığım da gördüğüm şey ise özetle telaş.

Tüm kış kalp atışını sıfıra indirmiş bir yogi gibi can yitimi yaşamış diklemesine odun parçaları şimdi ne olduysa birden bire ağaç olmaya karar verdiler mesela. Bakıyorum da tümünün dalları bir ergen suratı misali kabarmış, uçlar patladı patlayacak. Erkenci erik ağaçlarını saymıyorum, onlar fast foodcuların mens. yaşını 9-10 yaşlara çektiği şimdinin vakitsiz gençkızları gibiler zaten.

Karıncaların ise eli kulağında.
Birkaç haftaya kalmaz ev kadınları büfe çekmecelerinin kabartılı çıkıntılarını silmek, baharatlıkları boşaltıp boşaltıp yıkayıp kurulayıp tekrar doldurmak, aynalara sıçrayan diş macunu lekelerini temizlemek, yere fırlatılmış çorapları –tiksinmeden- toplayıp kirli sepetine atmak, zaten kaynatılacak olan mercimeği pişirim öncesinde 5 -10 su yıkamak gibi absürd işler listesine bir de faraş ve kürek eşliğinde karınca (kolonileri) boşaltımı yapmayı ekleyecekler. Sorunun bir kısmını ise onlar a çocukluklarından beri kakaonun hamura yedirilmesi gibi özenle yedirilen kültürel kodlara bağlayacaklar. Elbette karınca öldürmek hoş bir şey değildir! (yine de makro çekim bir karınca fotoğrafı fikirleri değiştirebilir! Sanırım hamam böceği bile karıncanın yanında iç güveysinden hallice bir fotojenikliğe sahiptir.)

Kediler ise şu aralar nüfus yoğunluklarını karıncalarınki ile eşitleyebilecekleri gibi bir zanna kapılmış durumdalar.
Kapımızın önünde salya sümük, aksırık- tıksırık tüm kış sefilleri oynamış olmaları bile hayata olan inançlarını bir nebze olsun kırmış değil. İçlerinde barındırdıklarını sandığım, dünyaya getirecekleri bebeklerin kendilerinden daha iyi şartlarda yaşayacaklarına dair umutların son derece safça olduğunu düşünsem de bu duyguyu yine de bir anlık bir unutuşa borçlu olduklarını düşünüyorum.
Çünkü hafızasız olan sadece insanlar değildir, kediler de unutur.

Kış biter gibi olup kara bulutların çekilir giib yaptığı erken ilkbahar günlerinde ben tüm bu kedilerin az biraz ısınmış toprağa huşu içinde yayıldıklarını ve yüzlerini ibadetengiz bir anlam doygunluğu içinde güneşe döndüklerini gördüm. O günler öyle güzel günlerdi ki, kediler tümvaroluşa dair karamsar fikirleriyle beraber Jean Paul Sartre’ı da, Nietzche’yi de unuttular. Sandılar ki kediye bundan böyle her gün bayram!

Ama olmadı.

Havalar, içlerindeki canlarla iki yandan pörtlemiş karınlarını zor taşıyan kedilerin üzerine üzerine karardı ve hatta sağanak yağışlar boşalttı.
Birbirinin çevresinde kurumlanarak dönen güvercin ve kumruları ise hiç anlatmıyorum. Çünkü muhtemelen yükseklerde hava daha soğuk ve onların poposu donmuyorsa başka hangi hayvanın poposu donuyordur bilmiyorum.

Yine de bahar üzerine bu kısa- anlamsız- ve öylesine yazımı karıncalar, kediler, ağaçlar, güvercinler ve kumrular bir tarafa bir hınzır martıya adıyorum;
Bugün deniz kenarında gördüğüm oyuncu bir martıya!

Türdeşleri balık peşinde buzz gibi suya dalışlar yaparken kıyıda kümelenmiş ve kafayı üremekle bozmuş güvercinler güruhuna sırf muzurluk olsun diye musallat olan martıya.

Çünkü oyun oynamak güzeldir. Çünkü eğer hayat bir oyun değilse (ya da öyle algılanmıyorsa) pek bir kasvetli, pek bir ilelebet kış değil de nedir?

2 comments:

nihavent renkler said...

yazı güzel de şu "kıçı donmak" lafını poposu donmuş olarak okumak tuhafıma gitti.Yazının sonunda acaba Nehir mi yazdı? diye şüpheye düştüm :)

Binnur A. Ö. said...

ögretmenlikten kalma bir alıskanlık :) cocukları küfürden koruma eyleminin ototmatige takılmıs hali :)