23.7.10

madene geri dönüş- işte ben buyum!


İnsanlar sadece yaşamakla yetinemezler. Kendini ifade etmek isterler bir de.
Sonsuzluğun ortasında, dünya denen bir minik noktanın üzerinde, ellerinde kendilerini temsil eden bir bayrak (sopasından sıkı sıkı tutulmuş ve inatla yere çakılmış bir şekilde)

-işte ben buyum!
derler, der gibidirler hep.

Gece olunca yatıp sabah olunca kalkan, karnı acıkınca yiyip susadıkça içen, kovuğuna düzenli olarak palamut taneleri götürüp barındığı ortamı otlar- samanlarla yuva haline getiren, yavrularına kol kanat geren bir sincaptan ne farkım var diye düşündüğümde cevaplar suraya diziliyor.

Ama içlerinden bir tanesi sisler içinde kalan diğerlerine göre çok daha net: Üretmek!
Beni dünyaya anlatan bayrağı yere saplayıp , üretmek
ve
şöyle demek:
-işte ben buyum!

Ve ben var olduğum için dünyaya şunlar şunlar ekleniyor.
Ardımda şunları şunları bırakabilirim.
Ben öylesine gelip öylesine gitmiş olmayacağım. Ne kadar minik de olsa hayat denizine attığım taş, yine de daireler yaratacağım, etkisi en yakınımdakilere daha çok, uzaktakilere daha az, ve en uzaktakilere belli belirsiz ulaşan.

Not:Çok uzun zamandır yazmıyorum. Çünkü çok farklı şeylerde kayboldum nicedir. Ve yazabilirliğin de benimle beraber kaybolup gittiğini sandım. Oysaki insanın eğilimleri dünyanın gönlündeki madenler gibiymiş. Sen onlara dokunsan da dokunmasan da onlar hep aynı yerde seni beklemekteymiş.

No comments: