15.8.09

Dağların Kanatları...

Kulaklarımda rüzgar uğultusu, Ildırı’nın tepelerinden birinde yürümekteyim her akşam.
Ege denizine serpilmiş irili ufaklı adacıklar Sakız Adası’nın ardından batmakta olan güneş sayesinde günün herhangi bir saati görünebileceklerinden daha güzel görünüyorlar...

Belli ki tüm bu adacıklar bir zamanlar dağdılar, tepeydiler. Sonra teklifsiz tuzlu sular ile sarıldılar. Başını suyun üstünde tutacak kadar uzun olanlar baki kaldı.

Ancak bunun bedeli eski adlarını unutmak, yeni bir ada sahip olmaktı... Heybetli “dağ” adını bırakıp yalnız “ada”lar oldular onlar. Ve tıpkı insanlar gibi, yan yana görünüp tek başına kala kaldılar. Daha da kötüsü, bulutlar tarafından terk edilmeleriydi.


Derler ki, “bulutlar dünyanın kurduğu hayallerdir,” ve yine derler ki dağların çok eskiden kanatları vardı, canları istedi mi vurup kanatlarını oradan oraya uçar, büyük gürültülerle yeryüzünün bir başka köşesine konarlardı. Bu pervasız özgürlüğe kızan Zeus, kesiverdi bir gün dağların kanatlarını. Ve işte ondandır o gün bugündür bulutların dağlara dağlara doğru yanaşması....


Kanatsız, dolayısıyla hayalsiz kalmış adalar bunlar işte... Lakin yine de güzeller çok. Güzellilkleri dinginliklerinden geliyor. Herşeyi olduğu gibi kabul etmişliklerinden. Doğayı sevmemek elde değil, ağzı dili olmadan da bir şeyler öğretebildiği için ve tüm öğretilerinin ana fikri huzur olduğu için elbette...

1 comment:

Anonymous said...

Huzur kesinlikle huzur...

Arif