19.8.07

Fikir-Zikir ve Hayat...

Son zamanlarda sık-sık- ara-ara-şimdi veya sonra ama mutlaka hep müzikten bahsetmek istiyorum.....
Bunun çok basit bir nedeni var.

Evin küçük hakimi okula başladı…

Artık evin içindeki baskın ses, gün sonuna doğru sinirlerimin keman teline dönüşmesine neden olduğunu sandığım faktörlerden biri olan çizgifilm kakafonisi değil.

Ve-fakat, ve mutlaka araya bir parantez açmak gerek.

Yekta Kopan bir istisnadır. Ha bir de bir kız çocuğu sahibi olma ayrıcalığı ile serisinin tamamını seyrettiğim Barbie’lerin hepsini seslendiren kadife sesli- ağır aksak ritimli konuşan tüm seslendirmeci bayanlar.

Zaten Yekta Kopan da genelde evimize bu iyi huy sembolü kızın “partneri” olarak konuk oluyor hep.

Ogün şanslıysam kızım elimizdeki 6 Barbie filminden biri ile karşıma dikiliyor ve bunu istiyommm” diyor.

Kendimi en şanssız hissettiğim an ise elinde Arabalar filmini gördüğüm an.
Yanılmıyorsam bu filmde de baş karakteri seslendirme görevi kendini zorlamadan, işte tam da bu yüzden kadife gibi bir sesle işini ircaa eden Yekta Kopan’a ait.
Ancak bu kez sıkıntı filmin neredeyse tüm alt sesini ele geçirmiş olan voawwww voawwwwwww voaaawww motor sesinde.

İşte o gün Arabalar krizi tutmuşsa kızımın, bilgisayar denen mesleki ve hobisel hastalığımdan başımı her kaldırdığımda TV’de sürekli ama sürekli birbiriyle yarışıp voawwwww sesi çıkaran arabalar görüyorum. Allah Alllaaaah diyorum kendime, “bir de bu fimin hayranları var,” Örneğin, benden 6 yaş büyük olup önemli bir firmanın tepelerinde bir yerde oturan kuzenim.

Sesler, diyorum kendime o zaman, sesler her şeyin anahtarı.
Bundan daha doğal ne olabilir, kuzenim hız yapabilen her şeyin sesine hasta bir hız tutkunu…

İnsanlar ilgili oldukları konuları veya nesneleri onlarca uyaran arasından illaki daha önce fark ederlermiş. Mesela hamileyken sokakta milyonlarca hamile kadın görmüş olmama ben “Allah Allah yahu, 2004 üreme yılı demek!”diye yorumlarken, bir psikolog bu durumu sadece ve sadece 2 kelime özetler: “Algıda seçilik!”

Algıda seçicilik teriminin açılıma bir katkım olsun isterim. İnsanlar sadece ilgili oldukları şeylere karşı duyargalarını daha çok açmıyor bence. İşin bir de nefret kısmı var. Motor sesinden nefret eden ve bir avuç egzos gazı kokusuyla başı dönen ben herkeslerden evell ve hatta ve belki kuzenimden bile evel bu tırmalayıcı ses ile mide bulnadırıcı kokuyu farkedebiliyorum.

İşte bu yüzden şu anda yaşadığım yer tam olarak bu anlamda ruhumu okşuyor.

Ruhumu okşayan bir diğer şey ise müzik!
Kızım artık okullu… Alıştırma dönemi olan ilk hafta yarımşar gün gittiği okulda artık tam gün durmakta. Ben ise beyaz ekran denen şeyi tüm gün karakutuluğa mahkum etmiş bir şekilde mesleksel ve hobisel tutkum bilgisayar başındayım artık.

Minik kızım sabahları okula gitmeden önce ki mızmızlanma ezberini hafiften terennüm etmeye başladığında onun deyimi ile utub – genel geçer ismi ile youtube’u açıyorum, Barbielerden Barbie beğen diyorum ona… Seyrede seyrede artık benim de kalbimin alıştığı Barbie filmlerinden birinin çeşitli sahnelerine dalıyoruz birlikte. Servis geliyor, büyü bozuluyor. Ama ikimizden biri için.

Hayatın en normal olaylarından birini, gün başı vedalaşmasını gerçekleştirip kızımı ellere teslim ediyorum.

Her ne kadar size aksini düşündürsem de içimde hafif bir sızı var elbet ….

Sızlayan şey kalbim değil- ruhum….

Hayat onun için çok mu erken başladı sorusu ruhumun karnına vurulmuş bir yumruk gibi orada durmakta.

Hergün ama hergün.

Neyse ki ruhun ilacı nedir biliyorum…

Youtube’un başına geçiyor öncelikle Barbie’li sayfaları göz-gönül bağımdan uzaklaştırıyorum.
Ardından üç-beş güne kadar başlayacağım yeni işimle bitecek olan tamgün müzik keyfine “start” veriyorum….

İşte bu yüzden bugünlerde en çok müzikten bahsetmek istiyorum.
Çünkü ataların da dediği gibi dervişin fikri neyse zikri de odur.

5 comments:

pecete said...

Yorgunum ve uyumak istiyorum. 2 yaş sendromu 14 aylıkken yaşanabilir mi???

[ fiкяiмiи iиcє güℓü ] said...

On dört yıldır her gün istisnasız ruhum acıyor. Anne olmak acıtıyor belki...

Binnur A. Ö. said...

BU cok fena bir haber. hic mi alısılmıyor?

Nihan said...

Bu ruh acısı bende de çok fena durumda, insan hem anne hem de başkası olamıyor mu?

Nihan said...

Binnur,
Benim bloguma bir daha bakmaya fırsatın olmaz diye buraya yazıyorum. Ben közmatiği pazardan aldım, Migros'ta da satılıyor diye duymuştum ama hiç denk gelmedim.
Ruh acısı konusuna gelince, haklısın daha rahat olmak lazım ...