Bugünlerde "en bilinenlerden" olmanın "en bilinenlerden’e" verdiği zararı düşünüyorum ara ara...
Don Kişot mesela, en iyi bildiğimiz(i sandığımız) bir romandır. Oysa bilip bileceğimiz çocukluğumuzda okuduğumuz 40-50 sayfa, o da yarısı meşhur çılgın adamın ve eşlikçisi Sanço Panza'nın resimleri ile kaplı bir "kırık kitap"...
"Ölmeden evel yapmak istediğim 100 şey!" diye bir liste yazsam maddelerin çoğu bildiğimi sanıp da bilmediğim kitaplara gidecek eminim…
Madde 1- Don Kişot’u oku
Madde 2- Savaş ve Barış’ı oku
Madde 3- Karamazov Kardeşleri oku
Madde 4 -e biraz da bizden oku- Saatleri Ayarlama Enstitüsünü oku,
Gibi…
Tüm listeyi bu şekilde heder etmek yanlısı değilim elbette.
Madde 1- Bildiğini sandığın ama aslında bilmediğin tüm kitapları oku.
Don Kişot’u mesela. Çünkü onun hakkında çok az şey biliyorsun (ya da hatırlıyorsun) Kitapların dünyasında yaşayan soylu düşünceli bir şövalye eskisi olduğunu ve elbette yel değirmenlerine meydan okuduğunu. A bir de Sanço Panza var, silik- bencil adam.
Ama bu bir özet. Buzdağının görünen tarafı. Kim bilir satır aralarında neler saklı. Oturup okumalı…
--
Büyük mavi bilyenin üzerinde küçük bir noktayım. Burada olduğum zaman dilimi belli. Olsun olsun toplam da 100, kalanda 64 sene…. Tabi en iyi ihtimalle.
Tüketecek çok şey var.
Kültür de tüketilmesi gereken bir nesneyse…
Ya da “sindirilecek- içselleştirilecek” çok şey mi demeli.
Her ne derseniz diyin bazı şeylere zaman gelmiyor ne yazık ki…
--
Ancak.
Bazı sindirilecek, içselleştirilecek, içselleştirdikçe sizi güzelleştirecek şeyler var ki öyle çok fazla zaman talep etmezler sizden.
Müzik mesala… Eşlikçidir, ek zaman talep etmez. Onu içselleştirmek için tamamen ona odaklanman gerekmez. 2 cilt- 1020 sayfaya anca sığan bir Don Kişot gibi “bana bak- sadece bana!” demez.
Şimdi bu satırları okurken, ya da az sonra ütü masasının başına geçtiğinizde size eşlik edebilecek bir şeydir müzik, ki tarife gerek yok.
Ve bir Mozart vardır ki, o benim saplantım, “en bilinenlerden” olmanın acı kaybına uğramasın diye çırpındığım. İşte “detaya inmek isteyenler”e dir bugünün piyano konçertosu…Dinlemek isteyene hediye niyetine, ruh besini niyetine….
NOt: Mozart Piano Concerto No. 23, II. Adagio - Horowitz çalıyor, Scala tiyatrosu orkestrası eşlik ediyor.
4 comments:
Bir de hani Arkası Yarın'lar vardı, radyo tiyatrosu, onlar da güzel eşlikçilerdir değil mi? Ütü yaparken annem onları dinlerdi. Bende de alışkanlık olmuş. Bilgisayar ve kitaplığın bulunduğu minik bir odamız var, ütüyü de orada yapıyorum ben. Çok sevdiğim bir dizi var, hep kaçırıyorum, malum Yaman'ın uyku saati, diziyi Youtube'dan izliyorum, yok daha doğrusu dinliyorum. Bilgisayarda diziyi başlatıyorum, sonra ütüye başlıyorum, Arkası Yarın'lardan tecrübeliyim ya, diziyi radyo tiyatrosu gibi takip ediyorum.
Binnur çok mesudum yeni işimde. İnternetim açık, kapalı bölmedeyim, radyom yanımda, akşama dek TRT FM dinliyorum, Açık Radyoyu çekmiyor maalesef. Öğlen tatillerinde seni rahatça okuyabiliyorum.
Son günlerde kendimi acayip şanslı hissediyorum. Hayırdır inşallah.
Don Kişot'la ilgili olarak tam da dediklerini hissediyorum. Okumak için hazır bile kitabım.
Mozart içi de teşekkürler, çok iyi geldi.
Aslicigim,
seni buralarda gormek ne kadar guzel. Tum yorumlarına birden cevap vermeye caliscagim. İlk aklima gelen cumle senin yeni yerinde mutlu olman, cunku beni en cok bu kısım ilgilendrimisti tum yazdıkların icinde. Cunku senin mutlu olmayı, gani gani mutlu hem de, hakettigine inanıyorum. İsyerinde mutluluk da öyle az buz bir mutluluk degildir hani. Dusunsene 24'e 8 gibi bir hesaplam yapınca hayatın nerdeyse üçte biri orada gecermiş gibi bir durum var... BAzen sadece müzik dinleme ayrıcalıgına sahip olmak bile işyerini bir nevi eve dönüştürür. Hele ki internet mi dedin, aman tanrım, Aslı, sen voleyi vurmusssuuuuun :) (artık seytanın bacagını kırdın- diger mutluluklar kapıda dostum :))
-
Ütü konusuna ise hic girmeyelim :) cunku su an tam arkamda beni bekleyen bir kırışıklık heyulası var :)... Ama müzik acıp senden de kuvvet alarak şu işi bitirsem ne iyi olacak.
-- Arkası yarın kültürünün cocuklarıyız biz. İşte ben de o yuzden akşamları Pc karsısında bir seyler okur-cizer- yazarken seyrediyorum arkam dönük tv'yi .. KOmik di mi.
--
Rowling hikayesinin parasızlık detayını bilmiyordum. Ancak hem üzücü - hem de umut verici bir şey olarak algıladım. Türkiye'de yasıyoruz ve hepimiz
su an dar bir bogazdan gecmekteyiz(her ne kadar siyasiler ekonomi düze çıktı dese de hekimden degil cekenden sor diyorum) Bu durumda bazı aylar burnundan soluyan bir ailenin kadın başı olarak (Rowling kadar kötü olmasa da durum) şu an ellerimi yukarıu açıp tanrım bana da rowling'in şansından ver der buldum kendimi...Rowling Türk olsaydı muhtemelen bana şöyle derdi:
nazar etme ne olur, çalış senin de olur
:)
Sevgili Annelog,
sen benden bir adım öndesin, kitabı almıssın bile. BEn hala düşünme aşamasındayım. rezil bir durum. düşünce gücü ile ancak (o da umarım gercektir) zengin olunabiliyor (bakınız the secret filmi)
"Mozart'lara" yakın gelecekte de devam.
HEp iyi gelsinler sana insallah :)
Post a Comment