27.4.07

3lü bir oyun'a dahil edildim bir süre önce Yelda tarafından.
Bilmeden - ya da dalgınlıktan- oyunun ana kuralını ihlal ettim, 3 gün içinde harekete geçemedim...
"Yaptırım"sız olmasından güç alarak oyunun diğer kurallarını da ihlal etme cürretini gösterdim... Affola..
(En sonda yer alan Nazım'ın şiirinden sonra her hangi bir kelime sokmak istemediğimden araya, resmi aldığım sayfanın linkini buraya sıkıstırıyorum)
Bulunduğum 3 şehir:
İzmir
Muğla-Dalaman
İzmit


Gidip- görüp- gidip görün diyeceğim 3 yer:
Kapadokya
Kaş-Kekova
Rodos- Lindos

Yaşamak isteyeceğim 3 şehir:
Elbette İzmir’de (tekrar) yaşamak isterim. Hep derim, kollarında kendimi rahat hissettiğim bir sevgili gibidir İzmirim... Eşimle hayalimiz hala Türkiye'nin en modern ve en nezih kenti saydığım İzmir'e dönebilmek bir gün. O gün umarım İzmir'i bir sevgili gibi görmemize neden olan etkenler hala orada olurlar. (ki onlar ailelerimiz, dostlarımız, kentin "gavur şehri" diye anılmasına neden olan kalpleri de beyinleri de "aydın" aydınlarımızdır.)- daha evel yaşadığım için İzmir'i 3 sayısına dahil etmiyorum.
--
Var olmanın dayanılmaz hafifliği’nden dolayı Prag.
Mozart’dan dolayı Salzburg
Nedensiz İtalya tutkum ve Rönesans'ın çıkış kenti olmasından dolayı Floransa'da yaşamak isterdim.

Meslek: Bir çok sektöre girip çıkıp aklı en çok gazetecilik günlerinde kalan - şimdinin "yazan bir anne"siyim.

Tekrar doğsaydım yapmak isteyeceğim meslek:
(aynı zaman da yazan bir ) Opera sanatçısı olmak isterdim. Gece Kraliçesi'nin ariasını komik sesler çıkararak değil, "ala" bir şekilde okumak, kızımı Zaide'nin Ruhe Zanft'ını kusursuzca söyleyerek uyutmak isterdim.


Yapamayacağım meslek:
Sanırım kesinlikle maden işçisi olamazdım. Her ne hikmetse klostrofobikim. Kapadokya'da bir otobüs dolusu insan ve rehberler eşliğinde bile yer altı kentlerinin 2. katından aşağıya inemediğime göre maden meselesini toptan unutalım gitsin.

Yaşam felsefeme dair :
"Sen yürüdükçe ayaklarının altında yollar oluşacak!" lafını çok severim. Ben mi bu lafı felsefemin ana fikri ettim, yoksa o laf mı kendini hayatıma entegre etti bilemiyorum. Ancak yürüyorum ve yollar oluşuyor (şükürler olsun)…

Kitap:
Çok kitap var- çok da söz (içlerinden ) sevdiğim.
BU maddeyi cevaplamayı kendime "gelecek zamanlara yaydığım bir görev" addediyorum.
Sonra, her zaman - sık sık sadece alıntı içeren postlar yayınlayacağım.

Sevdiğim bir Şiir
Aslında Haiku çok severim. VE rubai... Kısaca bir kaç satırlık vurucu şiirler... Seneler senesi yazdığım onca yazı arasından en sevdiğim yazım haiku üzerinedir mesela... BUradan ona da bir link çakayım yeri gelmişken.
Her neyse.
Lafını bir türlü kısa tutamayan bir insan olarak kısa şiirlere olan tutkumu normal karşılıyorum. Onlar benim yapamadığımı yapıyorlar.
ama ... ama... ama...
BU kez seçtiğim şiir kısa değil ama enfes.
Ah Nazım Hikmet ah... NE kadar da güzel şiir yazarmışsın.
Nazım'a hayran yabancılar onun şiirlerini bir de Türkçe'den okuyup anlasalar yerlere göklere iyiden iyiye koyamaz olurlardı onu diyorum... Ve Kerem gibi'ye geçiyorum.
Kerem Gibi..
Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...
«Deeeert çok, hemdert yok»
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe çağırıyorum..

1 comment:

pandora said...

Nazım gibisi yok..