28.1.08

Lego ve Evrensel Çekim Yasası Üzerine....



Eşimle aramızda geçen gün özü şöyle bir diyalog geçti: “Bizim çocukluğumuzda bunlar böyle değildi. Böyle daha sıkı, daha canlı renkteydiler, taktın mı devrilip çıkmazlardı,”

Bildiniz, Legodur söz konusu olan…

Bu cümleler sarfedilmeden önceki son yarım saatte minik kızımız halı üzerinde kendi halinde “artık seri ve ucuz üretim merkezi Çin’de bir yerlerde” üretilmiş dandik legoları ile oynamakta. Herkesi kendi uğraşları ile başbaşa bırakan bu eşsiz dakikalar zaman zaman keskin bir çığlık sesi ile kesiliyor. Artık alıştık, dönüp de bakmıyoruz. Belli ki legoların çekik gözlüler tarafından iyi hesaplanamamış ağırlık merkezleri kızımın arzu ettiği yüksekliklere dayanamıyor, legolar devriliyor ve dağılıyor. Kısaca sorun sadece yüksekliklerde değil, parçaların yeteri kadar birbirini sevmemesinde de. Öyle ya, küçük bir krizde el ele tutuşmaktan vazgeçiyor, bozguna uğruyorlar sarısına sarı, mavisine mavi, ve kırmızısına kırmızı demek için bin şahit gerekecek legolar.


Sonra eşime cevap veriyorum.

“Ya gerçekten … Nasıl da sıkıydı bizim legolar. Hem elinle sıkıştırdın mı yamulmayacak kadar katı, hem de birbirlerine taktığında devrilmek vız gelecek kadar sağlam. Böyle bir de adamları vardı tipleri bugün gibi gözümün önünde….NE güzeldiler!”

Ben aklımı çin meselesi ile meşgul ediyorken eşim bilgisayar başına geçiyor.
Çinişi mallara takılmak cepsel anlamda iyi hoş da insana “mış gibi- miş gibi hissi veriyorlar,” diye düşünüyorum. Lego mu şimdi bu?

İnternet bir umman, internette lego bir başka umman.
Biz bıraktıktan sonra dünya yerinde durmuşmu ki Lego adamları yerinde dursun. Koskoca şehir maketleri, şehir olur da “proleterya” olmaz mı setleri, insan olur da yangın olmaz mı (İtfaiye) setleri ve dahi insan olur da hayal gücü olmaz mı setleri (herbirinin adı birbirinden tuhaf biyonicle adamlar ki benim en çok Mutran ve Vican dikkatimi çekti– hani Voltran vari), ve
Ve ötesi,
Küçük lego adamlarının küçük omuzlarında bir büyük görev: Mission Mars…

Yerimiz ve bizzat yenimiz dar. Biz ne bir legoya 100-200 milyon verebiliriz ne de Mars’a gidebiliriz. İste belki de o yüzden midir acep elin evladı Ay’a ayak basar, Mars’dan robot marifeti olsa da, fotolar çeker yollar da biz seyrederiz. Bir zamanlar bir film eleştirmeninin acı bir eleştirisi ile dili yanan bir filmcinin dediği gibi, hiçbirşey olamayanlar eleştirmen olur misali, eleştirir de eleştiririz üreten dünyayı … Mesela birbirimize "acep aya ayak basma meselesi hikaye miydi, Astronotun gölgesi ile bayrağın gölgesi aynı yönde değil," türü fotoğraflı mailler gönderirirz falan filan…

Onların veletleri ile bizim veletler arasındaki şans farkı böyle bir şey işte.
Ancak yeni çağ geldi , neyseki şanslar biraz olsun eşitlendi.
Nasıl mı?
Secret’la :)

“NE dilersen olur,” edebiyatına bir başka günün hikayesi olan “reiki-meiki” geçmişimden dolayı söz konusu histeriler yaratan – çok satanlar listesini haftalarca allak bullak eden kitaptan önce de prim verenlerdenim.

Ancak bizim dönemimizin tüm aydın geçinenlerinin ortak saplantısına sahip bir ölümlü olarak popüler şeylerden nefret etmekteyim. Fakat-ama- lakin ve heyhat Secret’ı nereme sokacağımı bilemeden, "yakınlarda umarım bir tanıdık yoktur," diyerekten 13 milyonu bayılıp kitabı alanlardan biri de benim- itiraf edeyim…

Şimdilerde küçük burjuva aydını komplexlerimi “ öhöm şey ben secret moda olmadan önce de inanırdım çekim yasasına” diyerek bertaraf etmekteyim. Secret'ın bana vaad ettiği gibi hayal ettiğim herşey, kahretsin ki en büyük hayallerim henüz gerçekleşmemiş olsa da "en azından dürüstüm," tesellisine sahibim....

VE sonra tüm optimist saflar gibi inandığım değerleri hayatta ve ayakta tutmak için en küçük fırsatları bile değerlendiririm ben. Öyle ya itici ama popüler adıyla secret, eski tabirle çekim yasası olmasaydı dün kuzenimi kapıda elinde koskoca bir kutu gerçeküstü diyebileceğim kadar gerçek bir lego setiyle nasıl bulabilirdim…Hadi bu tesadüf, ertesi gün (yani bugün) GOOGLE sayfasının logosunu Legolarla kim yazdı? Kuzenlerim mi? Sanmam.

Lego’nun 50. yılıymış. Evren kızıma hoş bir sürpriz yapmaya karar vermiş…. Daha da alası secret’a inancını yitirip yitirip bunalıma giren anasına elbet bir gün evinin de olacağını anlatmak istemiş… Ne dersiniz olamaz mı???

3 comments:

Aslı Cin said...

Kesinlikle doğru. Bizde de aynı şeyler konuşuldu geçen gün, ucuzluyor her şey, belki hayatlarımız bile :(

Dikkat! biyo var ! said...

Oku oku nereye kadar dedim:)Yazayım bari.Evet çok sağlamlardı hatta babama açtırırdık biz takınca öyle mıh gibi geçerdi,küçük ellerimiz acırdı,sökemezdik.
Şimdi herşey taklit.Hayatımızın her zerresine sirayet edecek kadar da hızlı ilerlemekte.En kötüsü bu taklitleri kanıksıyor olarak yaşayıpppp gidiyoruz :/

Bir kalıp ezine burada 9yetele.Dedim
-"siz kimi kazıklıyorsunuz!Binnur 8 diyor!(şaşırmış olmalıyım aaa delirdim kesin!)

-Binnur kim abla!Bizden mi almış peyniri?
-Yo yoo yok hayır,başka yerden almış O.İyi günler

:O

Anonymous said...

legonun 50. yılını duymuştum kutlu olsun ne diyelim