4.1.10

Kar daha güzel çünkü...


Pencere önünde dalgın dalgın dururken havada uçuşan beyaz bir şeyler farkettim. Dalıp gitmenin o güzel odaksızlığını, odaklanmasızlığını silecek kadar özgür ama acelesiz beyaz şeyler.

Kar.

Tek tek, hür ve kendi başlarına buyruk taneler.

Biri oraya uçuyor, biri buraya... Düzensizlik nasıl bu kadar güzel olabilir?

İnsanlara benziyorlar aslında. Hedef belli. Hepsi toprağa karışacak, ama öncesinde biraz sağa biraz sola gönüllerince uçacaklar, az biraz fark yaratacaklar, yağmur damlaları gibi bodoslama yeri boylamayacaklar. Ve işte bu yüzden çok sevilecekler.


Not: Üstelik her bir kartanesi zaten eşsizdir, oluşum ve şekil itibariyle.

Gerçekten de Zevkliymiş bree.....


Manevi içerikli rivayetlere göre her iki omzumuzda konuşlanmış toplamda 2 adet meleğimiz bulunmaktaymış. Bunlardan biri yaptığın iyilikleri, diğeri de kötülükleri not etmekteymiş.

Bana sorarsanız, tam da başımızın tepesinde oturan bir üçüncü meleğe daha sahibiz biz.
Bu melek yemeyip içmeyip sizi takip ediyor ve ağzınızdan çıkan kelime silsilelerinin dahilinde acaba bir adet "hayatta" kelimesi geçmiş mi ona bakıyor gibime geliyor.

"Hayatta" derken "katiyen" anlamında...

Çok denedim, hayatta yapmam diyip de yapmadığım bir şeycik - ulen bir şeycik olsun!- olmadı.

Bu hayattalardan sonuncusu neyseki temelde yapıcı bir hobiye sarfedildi.

3 gece evvel kızım ve babası sadece ve sadece 200 parçalık bir -hediye edilmiş- yapbozun çevresinde madden olmasa da ruhen didişip dururlarken sarfettiğim cümle şöyleydi:
"Hayatta kendimi öyle bir sıkıntıya sokamam."

Ne mi oldu? Bunu kafamın tepesinde oturan 3. melek elbette duydu ve ellerini ovuşturarak işe koyuldu.

El ayak çekildikten sonra sehpa üzerinde ancak dış çevresi tamamlanmış bir halde beni bekleyen yapboza doğru yaklaştım yaklaştım yaklaştıııım ve son parçasını da yerleştirip uzaklaştım....

Üzerinde 3 sevimli kedinin konuşlandığıve tarafımca tamamlanmış bu yapbozla beraber ben artık yeni bir insandım: bir yapboz sever...

Ertesi sabah kalkar kalkmaz (cünkü yapbozu tamamlayım derken biraz geç yattım) ilk yaptığım iş internette yapboz avına çıkmaktı.

Gözüme kestirdiğim ve sık kullanılanlara attığım bir kac yapbozu isteme ve bekleme sürecine katlanamayacağımı anlayıp gün içinde bir oyuncakçı dükkanında aldım soluğu.

Şu an evimizin baş köşesinde, yemek masasının üzerinde, dış çevresi tamamlandı tamamlanacak şekilde beklemekte olan 1000 parçalı bir yapbozum bulunmakta.

Bu gibi durumlarda teşpihte hata olmaz ama aklıma şu ünlü sokak deyişi geliyor:
"Milyonlarca sinek yanılmış olamaz......... .......... ............"


Not: Bittiğinde70'e 50 lik boyutlarda bir tablom olmuş olacak. Paspartulattığında daha da geniş tabi. Hiç bir zaman sevdiğim ressamların eserlerinin gerçeğini alabilecek akdar zengin olacağımı sanmıyorum. Öte yandan şeytanın bacağını kırıp olsam bile sevdiğim eserlerin bir çoğu müzelerin, dolayısıyla halkın malı olacak (eh bu da iyi birşey tabi)...

Reprodüksiyona gelince ağzımda hafif bir metal tadı bırakıyor bu kavram. Ama yapboz olunca iş başka. İşin içine emek karışıyor ve ağzımdaki metal tadını siliyor.

Yapbozum Monet'den Gelincik Tarlası.... Şu güzelim bahar göğü altında gelincikler altında dolaşanlar da kızımla benim zahir.... Bu arada bu tablonun orjinali D'orsay müzesinde sergilenmekte. Yani para ile satın almak kabil değil...