Bir masanın başında, elde kalem tüm dünyayı (bir çeşit) feth edebileceğinize dair inancınız varsa bunu Marquez gibi adamlara borçlusunuzdur. Oysa ki o, kendine ait bir kitap için şöyle der: “Neyse ki kâğıt sepetine atılmak, bu On İki Gezici Öykü için yuvaya dönüşün ferahlığı gibi olacaktır herhalde”
Bu basit cümle bana ne çok şey ifade eder.
Boynum uzar, zürafa olurum, tepeden bakarım kendi hayatıma: Bir kadıncık görürüm dalgalar arasında. Burası (O gün kötümser günümdeysem) “beyhude çabalar denizi”, (iyimser günümdeysem) “varoluş okyanusu”dur.
Kadıncık dalgaları ile boğuşmaktadır. Ben’inin peşinde koşmaktadır. Fark yaratmak ister, ortaya bir şeyler koymak ister, ister oğlu ister.
Neyse ki her tanrı kulu kendini bir şekilde ifade etmek ister. Böylece daha bir affedilir gelir gözüme çırpınışlarım. Bu affedişlerden güç aldığım günlerde yazar da yazarım. Ne için? Bilmem, belki de kağıtlara yuvaya dönüşün ferahlığını hissettirmek için…
1 comment:
çok geç keşfettim ama geç sayılmaz canım daha okunucak çok şey var arşivde, ben döniyim arşive :)
Post a Comment