Aslında işi biraz ileriye götürsek de şöyle desek:
“O benim meleğim galiba”.
Bildiğim kadarıyla melekler insanlara görünmez ama onları korur kollar, kimi zamanlar bazı düşünceleri beyninize üfler ve hayatınıza yön verirler.
Şimdiye kadar Aslı’yı hiç görmedim. Ancak başım ağrıdığında elini alnımda, ruhum sıkıştığında sırtını sırtımda, kafam karıştığında rahatlatıcı etkisini doğum günü pastası üfleyen bir çocuk hafifliğinde düşüncelerimde hissettim.
Şimdiye kadar Aslı’yı hiç görmedim. Ancak başım ağrıdığında elini alnımda, ruhum sıkıştığında sırtını sırtımda, kafam karıştığında rahatlatıcı etkisini doğum günü pastası üfleyen bir çocuk hafifliğinde düşüncelerimde hissettim.
Tabi şimdiye kadar görüşmemek kilit nokta gibi gözüküyor. Bu sayede Aslıcığımın pek bir arasının bozuk olduğu konulara, maneviyata ters açıdan girerek “acaba, tanrı bizleri melekleri ile buluşturmak adına modern çağda interneti de mi kullanmaya başladı?” gibi bir düşünceye sahip olabilyorum.
Öyle ya, bu kadın benim için hem var hem yok. Görmedim- dokunmadım. Onun için “var” diyenlerin yalancısıyım. Çünkü fizik ile metafiziğin birbirine teğet geçtiği kuantum fiziğinn temel dayanağı “ancak gördüğün şey vardır” fikridir. Bu durumda Aslı yok :)
E peki o zaman akşamları Nehir’le döne döne okuduğumuz Mumuk kitabını bize kim gönderdi?
Mumuk Nehir’in çocukluk anılarından tatlı bir köşe olarak kalacak. Ve muhtemel ki kızımın gelecekte sahip olacağı kedinin adı da Mumuk olacak…
Ha bir de yaratıcı direniş diye bir ajanda var benim elimde dolanan. Onun da göndereni belli. Yolda belde, boş zamanlarda açıp açıp okuduğum, her türlü dayatılmış fikire karşın birer koyun olmaya itiraz eden. Esasen konu tam olarak Aslı’nın bize gönderdikleri değil. Onların Nehir ile benim üzerimizdeki etkileri, yaşam yolculuğunda girmeye, görmeye değer sapaklar haline dönüşmesi…
E peki o zaman akşamları Nehir’le döne döne okuduğumuz Mumuk kitabını bize kim gönderdi?
Mumuk Nehir’in çocukluk anılarından tatlı bir köşe olarak kalacak. Ve muhtemel ki kızımın gelecekte sahip olacağı kedinin adı da Mumuk olacak…
Ha bir de yaratıcı direniş diye bir ajanda var benim elimde dolanan. Onun da göndereni belli. Yolda belde, boş zamanlarda açıp açıp okuduğum, her türlü dayatılmış fikire karşın birer koyun olmaya itiraz eden. Esasen konu tam olarak Aslı’nın bize gönderdikleri değil. Onların Nehir ile benim üzerimizdeki etkileri, yaşam yolculuğunda girmeye, görmeye değer sapaklar haline dönüşmesi…
Tüm dostların bir şekilde böyle etkileri olur aslında insanın üzerinde. Bu yüzden dostlar “olamadığınız” yerlerdeki gözleriniz gibidirler bana göre. Olamadığın yerlerde olanları görme çabası da neden diye düşünebilirsiniz. Çünkü algılamaya değer binlerce ürün üretir hayat. Hayat da değil aslında, insanoğlu.
İnsanoğlu benim gözümde uygarlık tarihi boyunca doğmuş –üretmiş- ölmüş her insanın toplamıdır. Ve tüm bu insanlar devasa bir insanın teker teker hücreleri gibidir bana göre. Şimdi ben o hücrelerden biriyim.
Ve benzer bir bakış açısına sahip bir yazarın bir filozofu tanımlarken kullndığı cümleyi
Size okumaktayım:
“..Kendisini ifade ettiği tek tek şeyler sayılmayacak kadar çokken ve durmadan biri gelip diğeri yok olurken, o bir ve aynı şey olarak değişmeden kalır….”*
Yazar aslında Schopenhauer’i anlatmaktadır. Ancak bu bana göre “insanlıktır”.
Ve ben insanlığı tek ve koca bir insan gibi tanıma çabasındayım nicedir.
Bu dev insanın hastalıklı hücreleri de var tabi. Berbat, kokuşmuş, insanda önce öfke sonra keder yaratan zavallı hücreler bunlar. Ama iyi hücreler çoğunlukta. Kiminin görevi görmek 8bir göz gibi), kiminin görevi göstermek bir parmak gibi. Kimisi ise düşünür ve algılar, hani beyin gibi, Aslı gibi ya da.
Gerçek dostlarımı insanlık denen koca insanın beyin kısmını oluşturan hücrelerden seçiyorum genelde ben. Onlar kimilerinin görmesini sağlıyorlar, kimilerinin göstermesini, kimilerinin de görüp de göstermesini. Yukarıda anlattıklarım bana sadece kargolar paketleyip gönderen insanlarımı anlatmaya değer gördüğüm anlamında algılanmasın ama. Aslı hayatında görüp sanal günlüğünde gösterdikleri ile de bana çok hediyeler sundu, bilmem bilir mi kendisi.
Size okumaktayım:
“..Kendisini ifade ettiği tek tek şeyler sayılmayacak kadar çokken ve durmadan biri gelip diğeri yok olurken, o bir ve aynı şey olarak değişmeden kalır….”*
Yazar aslında Schopenhauer’i anlatmaktadır. Ancak bu bana göre “insanlıktır”.
Ve ben insanlığı tek ve koca bir insan gibi tanıma çabasındayım nicedir.
Bu dev insanın hastalıklı hücreleri de var tabi. Berbat, kokuşmuş, insanda önce öfke sonra keder yaratan zavallı hücreler bunlar. Ama iyi hücreler çoğunlukta. Kiminin görevi görmek 8bir göz gibi), kiminin görevi göstermek bir parmak gibi. Kimisi ise düşünür ve algılar, hani beyin gibi, Aslı gibi ya da.
Gerçek dostlarımı insanlık denen koca insanın beyin kısmını oluşturan hücrelerden seçiyorum genelde ben. Onlar kimilerinin görmesini sağlıyorlar, kimilerinin göstermesini, kimilerinin de görüp de göstermesini. Yukarıda anlattıklarım bana sadece kargolar paketleyip gönderen insanlarımı anlatmaya değer gördüğüm anlamında algılanmasın ama. Aslı hayatında görüp sanal günlüğünde gösterdikleri ile de bana çok hediyeler sundu, bilmem bilir mi kendisi.
Onun dürüstlüğü ve hani Bob Marley’in şu çok bildik şarkısında dediği gibi hali (Get up Stand up, Stand up for your right, don’t give up the fight)- Hak(larını savunmak) için ayağa kalk, savaşmaktan vazgeçme- durumları, bir annenin asi evladını korkuyla ama gururla uzaktan seyretmesi gibi bir his yaratıyor üzerimde.
Ayrıca böyle dostlar bende şu koca insanlığı temsil eden insanın kanserli hücrelerine dayanma gücü de yaratıor Ha bir de onlar gözüme görünsünler ya da görünmesinler akla geldiklerinde ortam yasemin kokuyor.
(bir rivayete göre melekler yasemin kokarmış)
Ayrıca böyle dostlar bende şu koca insanlığı temsil eden insanın kanserli hücrelerine dayanma gücü de yaratıor Ha bir de onlar gözüme görünsünler ya da görünmesinler akla geldiklerinde ortam yasemin kokuyor.
(bir rivayete göre melekler yasemin kokarmış)
-
-
*Schopenhauer - Düşüncenin Ustası
Christopher Janaway
NOt: Tüm insanlığın oluşturduğunun hayal ettiğim büyük insan semolü olarak Da Vinci'nün ünlü eserini seçtim. KAdın-erkek ayrımı elbette yok.
3 comments:
iş yerinde çaktırmadan biraz ağladım, şımardım ve utandım. biliyor musun, 5 dakika önce Yasemin'li Yeşil Çay içtim, onun kokusu gelmiş olabilir mi?
pes dogrusu
tesadufe bak
ayol hakkaten yasemin kokan yoksa sen degil de çayın mı?
sevgili melegim bir bardak çay mıdır yani?
bu mudur?
:)
Ey güzel insan !
Evren sana daha çookk yasemin kokusu gönderecektir, emin ol !
Post a Comment