Çok seneler evel bir adamla tanıştım. Gasptan 7 yıl yemiş, yatmış çıkmış ama çıkmadan önce evlatlarının adını koluna kazımış bir adamla.
Tek derdi evlatlarını, Dicle ve Fırat’ı geri almak…. İşte bu yüzden hayatın ellerine mikrofonla kamerayı tutuşturduğu başka birilerinin çevresinde dolanıyor. Az ama öz konuşuyor, derdini anlatıyor. “Onları almalıyım,” diyor “ama bunun için bir işe ve bir eve sahip olmam gerek kanun gözünde.”
“İsminizi bahşeder misiniz,” diyor sonra.
Eve dönüştürmeye çalıştığı in gibi –kovuk gibi bir bodrum katından çıkmaktayız o anda. Donup kalıyorum. Omzumun gerisinden bana göre bin düşünce sığacak zamanda, adama göreyse bir an için dönüp bakıyorum.
“Binnur,” diyorum.
--
“İsimler önemlidir,” diyor bin sene sonra bir gün kafamdaki düşün kuşu. Ve bana Ursula* dan bir paragraf okuyor.
“Cadı, oğlandan annesinin ona bir bebekken vermiş olduğu Duny ismini geri aldı.
Çocuk isimsiz ve çıplak olarak yüksek uçurumların dibinden fışkıran Ar'ın soğuk kaynaklarına girdi.
………………yavaşça ve dimdik yürüyerek karşı kıyıya geçti. Kıyıya gelince, kendisini beklemekte olan Ogion elini uzattı ve oğlanı kolundan kavrayarak ona gerçek ismini fısıldadı: Ged.”
..
Oysa tüm Yerdeniz Ged’i Çevik Atmaca olarak bilir. Gerçek isimlerin bilinmesi tehlikeli olduğu için,
tüm büyüler gerçek isimlerle yapıldığı için...
Ve dahi bir yırtıcı kuşu yanına getirtebilmek, bir salyangozu kabuğundan çıkarmak için gerçek adını söylemek yetebilir...
İşte belki de bu yüzden size yakın olmayanlar adınızı direk ve net söyleme hakkına sahip olamazlar. Sonuna ya “bey” ya da “hanım”ı eklemek zorunda kalır onlar.
İsmin gücü vardır çünkü, sadece sizi çevreleyen o görünmez halenin içindeki insanlara bahşettiğiniz.
İstersiniz ki onlar sizin verdiğiniz hakkı, velhasıl güçlerini kullansın. Birkaç hecelik bir büyüyle size dünyayı yerinden oynattırsın.
Birazı abartı ama çoğu gerçek.
İsim güç demek.
Bahşedilenin bahşeden üzerindeki doğal hakkı.
Sonra
Aklımdaki zaman geri sardı… Bir başka gün, bir başka haber: Gasptan yatan adam bir başka gün bir başkasının bıçak darbesi ile öldü gitti. Adını hatırlayamıyorum adamın artık her nedense. Zaten demezler mi “Nomen est omen” ya da isim kaderin için bir “işaret”. Kimbilir ne bahtsız bir isimdi sahip olduğu. Hatırlasak da söylenmez…Aynı isme sahip olanları derde sokmak istenmez.
Sonra
Zaman hızlı aktı
1000 yıl daha geçti.
Caddede bir sürü kız.
Her birinin boynunda bir kolye…
İsimleri yazmakta altından harflerle…
Ve altının tedavüle girmesi ile “bahşeder misiniz?” lafının hükmü kalktı….
* Paragraf Alıntı: Ursula K. Le Guin- Yerdeniz Öyküleri
2 comments:
Gerçekten de öyle. Oku ismi geç..Her şey sanki iletişime darbe gibi...
isim kolyelerini hiç böyle düşünmemiştim! ne değişik pencereler açıyorsunuz ufkuma Binnur Hanım:)
yazılarınızı okumak ne güzel
sevgiler
kulpsuz
Post a Comment