7.4.06

................. (Koca Dünya'da bir Böceğin yaşama anlamı üzerine...)

Hepimiz çocukluğumuzda anne babamızın pis diye tanımladığı işler yapmışızdır. Onların tanımlamadığı ama belki görselerdi böyle derlerdi diye düşündüğüm bir meşgalemiz vardı çocukluğumuzda: Tespih böceği yuvarlamak.

Bilir misiniz tespih böceklerini? Kavruk (kısa boylu) bir gri tırtıla benzeteceğim bu sevimli böcek bir dokunuşla kıvrılır topa döner, ama gerçek bir top, sonrası eğlence, parmaklarınızı fiske atacakmış gibi şekillendirir vurursunuz garibana, yuvarlanır gider de gider.

Vicdanımı yokluyorum da, sırtına bağladıkları kız kaçıranlarla çekirgeleri gözlerimin önünde yakan üst mahallenin çocuklarının yanında benim bu küçük lüksüm pek masum kalıyor.

Ancak bu konu ile ilgili vicdan muhasebem 30 yaşına kadar temiz çıkıyor. 30 yaşında istemeden çok kötü bir şey yaptım ben: Ben dolaylı bir tespih böceği katiliyim.

Henüz başka kentlerde evlenmeden önce taraflara kan testi şartı henüz koşulmamışken, benim medeni şehrim İzmir yine farkını ortaya koymuş aşıklardan test istiyordu (takdirlik bu konu ile ilgili de anlatacaklarım var, ama bin başka sefere).

Yaz ayları malum, herkes evlenmek için sıraya girmiş, ama hakikaten diyorum bir kuyruk ki sormayın, küçük bir antrede bukle bukle, büklüm büklüm, dön dolaş bitmez bir sıra, herkes kanını test ettirmeye koşmuş. Allahtan sevdiğiniz adam ya da kadın yanınızda da sıkılmıyorsunuz. Bu cümleden de anlaşıldığı üzere güruh çiftler halinde, bir Allah’ın bekar insanı yok o izdihamda.

Sonra birden kapının alt boşluğundan bir tespih böceği çıka geldi. Onca insan arasında henüz şekli düz, ilerliyor.
Dedim ki:
- Bu hayvan burada bir ayak altında kalacak kesin, ben şunu eski günlerin bana kazandırdığı beceri ile topa dönüştüreyim, ittireyim köşeye gitsin.

Köşeye gitmek ve durmak anına kadar her şey planladığım gibi gitti. Fakat sonra, yanında müstakbel eş falan olmayan bir tekil şahıs, apartman topuklu ayakkabılı bir kadın kullanılmayan gibi gözüken bir kapıdan çıktı geldi. Amaçsız bir şekilde duvar dibine gitti

Çatırtttt.

Çatırtıyı duydum…

Ertunç ile göz göze geldik….

İşte o gün bu gündür ben, burnumu beni ilgilendirmeyen işlere sokmuyorum. Posted by Picasa

3 comments:

asliberry said...

Ben de eti puf kutularıyla sinek avlar, sonra o sineği suda yüzdürmeye çalışırdım.

Anonymous said...

Binnurcuğum!
Teşekkür ederim öncelikle yorum bölümünü non-bloggerlere de açtığın için:)Bu yazına yorum yazmak istemiştim de yazamamıştım.Bu kadar aciz olmak ne kadar dokunuyor di mi insana?Başına gelebileceklere nereye kadar engel olabiliyor veye nereye kadar istediğin biçimde olayları yönlendirebiliyorsun?Dediğin gibi,en güzeli bir yere kadar olaylara müdahale etmek ve gerisi için iyi ve hayırlı olanı dilemek.Umarım hayat sana ve sevdiklerine hep güzel ve beklediğin yüzünü gösterir.Sevgiler...

Binnur A. Ö. said...

Sevgili Arzu,
olayları sürekli kontrol altında tutmaya çalışmanın çok büyük bir yorgunluk yarattıgını fark ettim ben. Ayrıca da olması gerekn oluyor galiba bu dunyada. BU konu biraz karısık. Hakkında sonra yine yazacagım. Sevgiler.