6.4.06


...........Kimse benim çocuğum hep şöyle yapar hep böyle yapar dememeli. Çünkü öyle bir şey yok.

TV jargonu ile konuşursak aylardır her gece saat 20:00 dizisi başlamadan uykuya çekilen kızım birden bire, bir gecede, aniden ve şimşek hızıyla uyumak için gecenin 2. dizi saatini, saat 22:00’yi beklemeye başladı.

Zamanı bu şekilde açıklamaktan utanıyorum, kusura bakmayın, ama gerçek bu.
BU durumu bir anda kabullensem bu kadar sıkıntı yaşamayacaktım. Ama rutine ben ondan daha çok bağlıymışım onu gördüm. Oysaki birkaç gündür rutin dediğim şey şekil değiştirmiş farkında değilim.

Rutinin yeni hali şu: birinci dizi saatinde akşamları erken yatar sabahları kuşlarla beraber kalkar bildiğim kızımı uyutmaya götürüyorum, 20 dakikalık bir beyhude emzirme çabasından sonra kucağımdaki kazulet pat diye yere atlıyor ve badi badi odanın kapısına koşuyor bir de dönüp bana “vucuu vaa” türü tahminen “eee sen gelmiyor musun ?” anlamında bir ses grubu fırlatıyor. Ben biraz sinirlenmekle beraber eee o da insan, onun da istekleri var türü “fedakar!” düşüncelerle peşinden gidiyorum…

Babasına da bari sen bana acı tonunda
--Bak kim geldi!
Ünlemesi yapıyorum.

Az sonra önünüzde ovunup esneyen bebek suratlı kazulete gözünüz takılıyor, acıyorsunuz, siz bir annesiniz, bu satırları okuduğunda belki hafiften sinir olacak babası gibi “amaaaan bırak ne zaman uykusu gelirse uyur,” diyemiyorsunuz ve (doğduğundan birkaç gün sonra dayımdan duyduğum benzetmeyi anarak cümleye devam etmek istiyorum) “sırtınızdan hiç inmeyecek maymunla” yatak odasına doğru ilerliyorsunuz.

Bir 20 dakikalık daha emzirme seansı. Yatmaya direnen “uykusuzluktan sefil” bir çocuk ile baş başasınız. Birkaç gün evvel koca karyolasından parende atar gibi indiğini dehşetle gördüğünüz bu 17 aylık bebeğin aman bir yerlerine zarar gelmesin diye korkuluğun birkaç sopasını sökmüştünüz zaten. Kendi için açılmış bu hoş delikten daha bir kolay çıkıyor bücür ve inatlaşma devam ediyor. Yatırıp bağırıyorsunuz, olmadı siz de yatar gibi yapıyorsunuz. O sizin yanınıza gelmek ister gibi ama birkaç gün evel bu meseleyi taş kalplilikle halletmiştiniz. Yatağa almadığınız velet inadından 15 dakika halının üzerinde yatıp ardından “ebeveyn zaferini” taçlandırır bir şekilde yatağına sürünerek çıkmıştı. (içi acıyan anneler için not: üst üste serilmiş 2 halıflex ve onun üzerinde de kalın tüylü bir halı var beşik/karyolanın yanında)


Peki çocuğu yerlerde sürünür karyola tepelerinde parendeler atarken amortisman payı ayrılmamış anne ne durumda, ne düşünüyor?

Elbette hamileliğini: Yemek sonrası oturduğum yerde bile kalbim 113 atardı, kansızlığım neredeyse doğum esnasında kan almamı gerektirecek boyuttaydı- ama doktora yalvar yakar elalemin kanını damarlarıma enjekte ettirmedim--, sırt üstü yattığında kalbim nefes boruma takıldığından(!) ve bebeğin sağlığını göz etmek adına hep sola yatılan geceler geçirdim, eşime hep sordum ne zaman bitecek bu diye, o da hep “az kaldı, az kaldı,” dedi… Ama bir dostumun anasının seneler önce dostum da aynen benim gibi sabırsızlandığında ona dediği gibi:
“Kızım daha ne istiyorsun senle yatıyor senle kalkıyor işte,”

Hmm dur bi düşün Binnur, benle yatmasın, benden önce yatsın, ama benle kalksın. Ben de biraz kafa dinleyeyim. (Ne kafa dinlemek- o yattıktan yarım saat sonra eşime taklidini yaptırıyorum, tabi ki gıcık olduğumdan değil-özlemden..)

Annelik tabi böyle ısmarlama olmuyor. Ama ben hamileyken çok sevgili doktorum Ümran Hanım normal beslenmemin yanı sıra sabah akşam bir bardak süt içsem yeteceğini söylemişti, hamilelik hastalık değildir diyerek. Fakat şimdi öyle mi, çeşit çeşit yemek pişir, pişir de pişir ister yer ister yemez, arada göbek bağı da kalmadı ben yiyim ona yarasın (aslında hala emzirdiğimden sanki biraz yarıyor gibi neyse ki- bu da eşim arada bize portakal suyu sıktığında Nehir’in içmediklerinin bana kalması demek eşime değil). Neyse, beslenme konusu başka hikaye aslında, onu sonra tartışalım.

Biz neden böyle bir rutin bozma yaşıyoruz sorusuna verilecek cevaplar muhtelif. Kimileri çocuğun gelişiminin gerekleri olarak görse de bu durumu, ben tek bir laf diyorum “Nazar kardeşim nazar.”

Karar verdim kimseye
—Çocuğun kaçta yatıyor?
Diye sormayacağım.
Farz edin yaptım bu hatayı, ve mükemmel bir cevap aldım:
Asla
-aaaaaa, oooo, aaayyy ne güzeeeeeeeeelllll, amaannnn, harika,

Demiyecegim
Sadece ve sadece Maşallah diyecegim kardeşim, maşallllllllaaahPosted by Picasa

3 comments:

Binnur A. Ö. said...

bizim sağlık bakanlığı 1 yaşına kadar (ilk 6 ay mutlaka), Dünya Sağlık örgütü'de 2 yaşına kadar emzirin diyor. Özellikle gelişmekte olan ülekelerde.
Biliyorsun anne sütü bağırsaklarda koruyucu bir tabaka oluşmasını sağlıyor ve çocukları hasatlıklara karşı daha iyi koruyor.
Ayrıca ne kadar çok emerse o kadar çok geleceğe yatırım, kemik ve diş sağlamlığı, iç organların direnci vs.
Anadolu'da erkek çocukları nerdeyse 3-4 yaşına kadar emzirilirmiş sağlam olsunlar diye.
Ayrıca daha uzun süre emzirilen tanıdıklarım hep diş sağlığı açısından diğerlerinden daha şanslılar gözlemlediğim kadarıyla.
Mantık böyle bir mantık işte.
Yoksa bana da tuhaf geliyor koca çocuk kucağımda.
E bir de kolaylık tarafları da var.
Olmazsa ben bu konuyu bir başka yazıda ele alayım.

Binnur A. Ö. said...

Oral dönem için 0-2 yaş arası derler. Kimi kaynaklar ilk yıl dese de. Sanırım Dünya Sağlık
Örgütü bunu da göz önünde bulundurmuştur.


Ayrıca bu dönemde en özen gösterilmesi gereken şeyin çocuğun özgüveninin geliştirilmesi olduğu ve bunun da onun ihtiyacını karşılayan temel birey olan annenin tutarlı bir şekilde ihtiyaç karşılaması ile sağlandığı söylenir. BEn Nehir'in hala en temel ihtiyaçalarından birinin bu olduğunu görüyorum. Ancak doktorumun da dediği gibi eğer gündüzleri de bunu suistimal ederse işte o zaman komple kesmem gerekecek. Şu an emin durumdayız. TEk sıkıntıda olan benmişim gibi gözükse de esasında bu durum bana avantajlar da sağlıyor. Bir an evvel kurtulmak istediğim alın lekelerine bile doğru bildiğim şeyler için katlanıyorum (emzirmeyi kesinceye kadar hamilelik lekelerine sahip olacağım)

Üniversitedeyken benim onun onun da benim bölümüme aşık olduğu bir arkadaşım vardı. O psikoloji'de okuyordu. HEr zaman kitap alışverişinde bulunurduk. Bir dönem kendimi en yakın hissettiğim, neredeyse sınava tekrar girip okumak isteyeceğim bir bölümdü Psikoloji.

3-4 yaşa kadar olanı abartılı buluyorum ben de , ama öyle veya böyle tüm erkekler analarına aşıktırlar (yine de üzerine tuz biber ekmemeke lazım tabiki)

Fakat oral dönemden sonra anal dönem gelir (2-4 yaş arası )ve bu dönemde çocuk kaslarını farketme büzme sıkma hareketi yapma, dışkısını tutma bırakma aşamasına geçmiştir ve bundan haz alır. Nehir henüz o dönemde değil, hem bilimsel sınıflandırma adına hem de gözlemlerime dayanarak konuşuyorum...Fallik dönem ise 4-6 yaş arası olarak saptanmıştı, her ne kadar cinsellik farkındalığı 3 yaş civarında başlasa da....

Bir muhafazakar kadın bana erkekler 1 yaşından sonra da emizirilirmis ama kızların emzirilmesi harammış dedi.
Biraz da bu tür düşünceler inat emiziriyorum. BEn de ona ostreopoz oranlarının kadınlarda daha çok görülmesinden dolayı esas kızların daha cok emzirilmesi gerektiğini anlattım. Ayrıca evlada haram süt olur mu. Hayret.

Florür konusunda cok tartışma var (BEynin uysallaştırılması- koyun gibi kitleler yaratmak adına özellikle tüm toplumlara empoze edildiğine dair). Bir ara sırf bu yüzden araştırdım, Rembrandt diye florür içermeyen diş macunu kullansam mı diye düşündüm. Fakat bu söylentilerin palavra olma ihtimali de var tabi.


BEn dışarıdan bir maddeden ziyade eminliginden emin :) olduğum kendi sütümü vermeyei tercih ederim.

Kalsiyum konusuna gelince, yine ne yazık ki "ben çok yoğurt yer çok süt içerim" diyen kadınların bile günlük kalsiyum ihtiyacının yarısını zor karşıladığını okudum. Ayrıca çocukşar asla arzu ettiğimiz kadar süt ve yoğurt yemez içmezler.


Bir ebe / hemşire tanıdığım 3 yaşına kadar emzirdi çocuğunu. Bana da o fazla geldi ama kendi tercihi tabi.

Her kadının her hamileliği bile birbirinden farklıdır. birinde kusar birinde kusmaz. BUnun gibi her kadının çocuğuna farklı bir yaklaşım gerekebilr. Bilimi göz önünde bulundurarak tabi.

FAkat Dünya Sağlık Örgütü hiç de küçümsenmemesi gerekecek bir örgüt bence...

cocukluaile said...

En az 2 yaşına kadar emzirmek bebeğin ömür boyu gelişimine olumlu katkı sağlamaktadır.